Mevcut uygulamalar nedeniyle JES’ler faydadan çok zarar veriyor
HDP İstanbul Milletvekili Ali KENANOĞLU, ‘Enerji Piyasası ve Madencilik Kanunu’ ile ilgili torba yasa teklifinin Jeotermal Kaynaklar Kanunu’yla ilgili maddeleri üzerine TBMM Genel Kurulu’nda konuştu. Kenanoğlu, jeotermal enerjinin yenilenebilir enerji kaynaklarından olmasına rağmen yeraltından çıkarılması sırasındaki mevcut uygulamalar ve santrallerin tarım alanlarına veya yerleşim alanlarına yakın yerlerde kurulması nedeniyle doğaya ve yaşama birçok zarar verdiğini ifade etti. Kenanoğlu ek olarak Yenilenebilir Enerji Kanunu’yla ilgili torba yasa teklifindeki 13. Madde’de atık lastiklerin yakılmasının biyokütle tanımı içerisinde yer almaması gerektiğini belirterek tekririmüzakere talebinde bulundu.
HDP GRUBU ADINA ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli vekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, tutsak olan Eş Genel Başkanımız Sayın Selahattin Demirtaş ve Sayın Figen Yüksekdağ başta olmak üzere, tüm tutuklu arkadaşlara buradan saygı ve sevgilerimi iletiyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, kanun teklifinin ikinci bölümünü konuşuyoruz. Geçtiğimiz bölümde yani birinci bölümde 2 maddede düzenleme yapılması konusunda bir kısmi fikir birliğine varmış olduğumuzu düşünüyorduk. 6’ncı maddenin çekilmesi olumluydu. 13’üncü maddede bir değişiklik olmasını bekliyorduk açıkçası çünkü 13’üncü maddedeki atık lastiklerin yakılması sonucunda elde edilen ürünün kendisinin biyokütle tanımı içerisine alınması, bizim açımızdan da bütün çevre örgütleri açısından da ya da bu işleme tabi tutulan bölgelerde yaşayanlar açısından da kabul edilir bir durum değildir. O anlamıyla, bu 13’üncü maddede tekririmüzakere talebimiz var. 13’üncü maddenin yeniden düzenlenmesini, bu konuda tekririmüzakere yapılmasını ve atık lastiklerin yakılması sonucu elde edilen ürünlerin ve çöpün yakılması sonucunda elde edilen ürünlerin biyokütle tanımı içerisinden çıkarılmasını talep ettiğimizi ve bunun da kamuoyunun bir talebi olduğunu belirtmek istiyorum.
Şimdi, bu ikinci bölüm çoğunlukla jeotermal enerji santralleri ve bunları yapan şirketleri kapsayan bir bölüm, buradaki maddeler çoğunlukla burayı kapsıyor; bu anlamıyla ben de jeotermal enerji üzerinde birkaç söz etmek istiyorum.
Jeotermal enerji, yer kabuğunun çeşitli derinliklerinde bulunan birikmiş ısının oluşturduğu sıcaklığın çıkarılmasıyla oluşan bir enerji türüdür. Tabii, bunlar yer kabuğunun çatlaklarından çıktığı gibi, diğer taraftan da, bu konuyla ilgili yapılmış sondajlarla da çıkarılıyor yeryüzüne ve buradan da eğer ısı değeri yüksekse bir enerji açığa çıkıyor. Bu konuda, 60 tane jeotermal enerji santrali bulunuyor Türkiye’de ve bunlar fay kırıklarının yoğun olduğu yerlerde var. Yani dolayısıyla, depremlerin yoğun yaşandığı bölgelerde, fay kırıklarının olduğu bölgelerde bu enerji ortaya çıkıyor; bu anlamıyla Ege Bölgesi, Güney Marmara, şu anda yoğunluk olarak jeotermal santrallerin yapıldığı bölgeler. Bunun yanı sıra Van Çaldıran bölgesinde de bu yönde çalışmalar yürütülüyor. Denizli, Aydın, Çanakkale, İzmir, Kütahya, Manisa gibi illerde de yoğun olarak bu santraller yer alıyor.
Aslında “JES’ler” diye de tanımlanan bu jeotermal santrallerin payı yüzde 2,83 yani elektrik üretimindeki payı 2009 yılında yüzde 2,83 civarında bir şey. Ama bu kapasiteye rağmen verdiği zarar ayrı bir tartışma tabii.
Şimdi, şöyle bir durum var: Yani, bu yenilenebilir enerjiler aslında hepimizin desteklediği, olması gereken enerji türleri içerisinde yer alıyor. Ancak vahşi kapitalizm, para hırsı, sermaye hırsı yani her olanağı faydaya çevirme, her imkânı kendi menfaatine çevirme bakış açısı bütün bu işleri de tersine çeviriyor. Yani yenilenebilir enerjinin toplum için, doğa için, çevre için faydalı bir hâl alması gerekirken bu uygulamalar yüzünden tam tersi oluyor. Şöyle düşünün: Otomobil aslında faydalı bir araç ancak bir durakta bekleyen insanların üzerine sürüp onları öldürdüğünüz zaman bir katliam aracına dönüşüyor. Dolayısıyla yenilenebilir enerjide benzer bir durum söz konusu.
Jeotermal santraller Türkiye’de ilk önce tarım alanlarına kuruluyor, en başta zararı burada veriyor tarım alanlarına kurulmuş olması nedeniyle. Şimdi, dünya genelinde bunlar genelde tarım alanlarından ve yerleşim alanlarından uzak yerlere yapılıyor, 4’üncü sınıf tarım topraklarına yapılıyor genelde. Ama bir bakıyorsunuz, bizim ülkemizde 1’inci sınıf tarım alanlarına yapıldığı gibi yerleşim yerlerinin de çok yakınlarına yapılıyor.
Şimdi, Manisa Salihli’de bir yurttaşımız, bir vatandaşın evinin 100 metre yakınına jeotermal santral yapılıyor ve kuşku duyuyor yani ne olacağını bilmiyor, zarar nedir bilmiyor, 11 defa başvuruda bulunuyor -dilekçeleri burada- o zamanlar BİMER’e, daha sonra CİMER’e, valiliğe, şuraya buraya her tarafa başvuruyor, diyor ki: “Ya, benim 100 metre ilerimde jeotermal santral var ama bu nedir, bunun zararı nedir, faydası nedir? Ben buradan etkilenir miyim, ne yapayım, ne edeyim?” falan diye soruyor, bir türlü cevap alamıyor. Biz, vatandaşa buradan biraz yardımcı olalım, aslında, bu soruların da cevabını da vermiş olalım.
Şimdi, jeotermal enerjiyi suyun üzerine çıkarırken kullanılan borular var yani boru hatlarıyla çıkarılıyor ve bu borular zamanla birtakım birikintilere yol açıyor, burada maddeler birikiyor ve bunları temizlemek gerekiyor. Bu temizliği de tuz ruhuyla yani hidroklorik asitle yapıyorlar ve tonlarca tuz ruhu kullanılıyor bunlarda. Bu tuz ruhları bir yere atılmıyor, olduğu gibi çevreye salınıyor ve bunların -ciddi bir şekilde- toplu koyun ölümlerine ve aralarında koloni hâlde ölümlere sebep olan örnekleri var. Ayrıyeten de bunlar, işte içme sularına da karışabiliyor. Tarım yapılan araziyi de bu anlamıyla zehirleyebiliyor.
Şimdi, diğer taraftan, JES’lerin havaya yayılan sera gazları yani çıkarılması sonrasında havaya yayılan hava gazları oransal olarak kömür, petrol, doğal gaz gibi fosil yakıtlardan daha az olmasına rağmen tamamen sıfır değil yani bu anlamıyla küresel ısınmaya neden olabilecek şekilde bir yönü de var bu gazların. Diğer taraftan, jeotermal suyun toprak altına geri salınması esnasında oluşan zararlar var yani burada şu ortaya çıkıyor: Jeotermal suyun tamamı aslında çıkarıldığı noktaya geri salınmıyor. Toprak altındaki kaynağa basılmadan yukarılarda bırakıldığını görüyoruz. Bu da çok ciddi bir şekilde suların zehirlenmesine sebep oluyor. Şöyle bir örnekle bunu anlatayım: Türkiye’de örneğin Türkiye Ziraatçılar Derneği Genel Başkanı demiş ki: “Hileli gıda sektörü var, 21.600 firmadan sadece 9.100’ü olumlu rapor almış.” Şimdi, bizim işletmelerimiz şöyle maalesef ya da genelleme yapmadan böyle işletmeler var: Son kullanım tarihi geçmiş yumurtaları yeni ambalaja koyup pazarlayan bir işletmemiz var. Kırmızıbibere kiremit tozu, karabibere renk alması için kanserojen boya katan işletmelere sahibiz. Yani yağ ve kemik külünden lahmacun yapan işletmelerimiz var. Şimdi, böyle işletmelerin olduğu yerde bu jeotermal suların da istenildiği seviyede, kaynağa inmeden toprak yüzeyinde bırakıldığına da tanık olabiliyoruz. Bunlar yeteri kadar denetlenmiyor ve bundan kaynaklı olarak da çok ciddi sıkıntılar, sorunlar yaşanıyor. Tabii, burada ne yapılması gerekiyor? Yapılması gereken basittir aslında bütün bu enerji ihtiyaçlarına binaen: Bir kere bunların tarım alanlarından uzaklaştırılması gerekiyor, özellikle Aydın’da, Muğla’da, Ege’de. Demin Vekilimiz: “Artık incir de yetişmeyecek.” dedi, hakikaten incir alanlarında bu jeotermal enerji yüzünden, bu santraller yüzünden tarım çok ciddi bir şekilde etkilenir hâle geldi. O anlamıyla, bütün bunların tarım alanlarından uzaklarda yapılması gerekiyor öncelikle.
İkincisi yönetmeliklerine uygun ve sık denetlenebilir yani yönetmeliğe uyduklarının sık bir şekilde denetlenmesi gerekiyor ki bunların doğaya zarar vermeyecek hâlde üretim yapmasını sağlamak gerekiyor.
Diğer taraftan da hakikaten bu enerji üretimi meselesinde bizim doğayı taklit eden bir yerden enerji meselesine bakmamız gerekiyor. Bütün bu yeraltı kaynakları bizden sonraki kuşaklar açısından da kullanılacak, enerji ihtiyacı fazlasının çıkartmamak da bu politikalardan birisidir. Çünkü bizden sonra, bizim çocuklarımızın da, torunlarımızın da bu enerjilere ihtiyacı var ama bizde şöyle bir şey var nerede, ne kadar maden var; nerede, ne kadar enerji var hepsini çıkartmaya yönelik, hepsini talan etmeye yönelik bir bakış açısı var. Bunun da terk edilmesi gerekiyor. Mutlaka bu dünyada yaşamayı sürdüreceksek ve bizden sonraki kuşaklar da yaşamını sürdürecekse onların da bu enerjilere ihtiyacı olacaktır ama bir bütün olarak tamamen doğaya, çevreye zarar vermeyecek şekilde, doğayı taklit ederek yani doğanın kendi ekosistemini taklit ederek bu enerji piyasasına ve enerji meselesine bakış açısı olması gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ KENANOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun.
ALİ KENANOĞLU (Devamla) -Bizim parti olarak bakış açımız bundan ibarettir. Mutlaka bir gün demokrasi güçleriyle birlikte bu ülkede iktidar olacağız ve o zaman doğaya ve çevreye barışık, ekosisteme uygun enerji politikalarını hep birlikte hayata geçireceğiz.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)