Kenanoğlu’ndan iktidara: Üniversitelerin kapısına kelepçe vurarak bilimi ve teknolojiyi geliştiremezsiniz!
Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Ali KENANOĞLU, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu’nda Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın 2022 yılı bütçesi üzerine konuştu. İktidarın yanlış siyasi politikalarından kaynaklı olarak yaşanan beyin göçüne dikkat çeken Kenanoğlu, teknolojik ve bilimsel gelişmenin özgürlükler ve demokrasiyle mümkün olacağını ifade etti. İktidarın emek sömürüsüne dayalı ekonomik politikalarını da eleştiren Kenanoğlu, sermaye ve iktidar tarafından göçmenlerin ucuz iş gücü olarak görüldüğünü söyledi.
Konuşma tutanak metni ve videosu aşağıda yer almaktadır.
Dönem: 27 Yasama Yılı: 5 Tarih: 8.12.2021 Birleşim: 30 Ham Tutanak Sayfası: 297
Konuşmacı: ALİ KENANOĞLU Seçim Çevresi: İSTANBUL
HDP GRUBU ADINA ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bütçesi üzerine söz aldım.
Türkiye 1950’li yıllardan beri dünyanın ilk 20 ekonomisi arasında yer alıyor. AKP Genel Başkanı 2023 hedefini “ilk 10 ekonomi arasına girmek” olarak açıklamıştı yani 2023 hedefinde 2 trilyon dolarlık bir hedeften bahsediyordu ama bugün gelinen noktada yani bu verilerin hazırlandığı esnada, 700 milyar dolarlık bir ekonomi söz konusu, dolar bazında bunun daha da aşağıya düştüğünü takdir edersiniz tabii ki ama bu gidişle bırakın ilk 10’u, ilk 20 içerisinde dahi olmamız mümkün gözükmüyor.
Şimdi, gelinen noktada sanayici, dolar artışlarından ve ona bağlı fiyat artışlarından kaynaklı olarak müşterilerine fiyat vermekte zorlanıyor çünkü sattığı malı aynı şekilde geri yerine koyabilme imkânı kalmamış durumda. Tabii, burada, sözcüler, bakanlar, iktidar milletvekilleri konuşurlarken sürekli bir büyümeden bahsediyorlar hatta öyle ifadeler kullanıldı ki “Niye? Bu büyümeden siz rahatsız mı oluyorsunuz?” filan gibi. Arkadaşlar, şimdi, bu büyüme dediğiniz meseleye “Kim büyüyor? Nasıl büyüyor? Bu büyümeden kimler etkileniyor?” diye bakmak gerekiyor. Siz, etrafınızda topladığınız, derlediğiniz “Yandaş.” olarak ifade edilen, “5’li çete.” diye de ifade edilen bir sermayedar grubu ve onun etrafında toplanmış belli bir sermayedar grubunu besliyorsunuz, bunu büyütüyorsunuz ve bunlar obez olmuş şekilde büyüdükleri zaman da bütünüyle oluşan hacmi Türkiye nüfusuna bölüp “Aha da biz büyüdük. Vatandaş, işte, millî ekonomi ya da kişi başına düşen gelir de şu kadar arttı.” diyorsunuz. Öyle kimsenin gelirinin falan arttığı yok, tam tersine yani üst tarafla, yüzde 1’lik kesimle vatandaş arasında ciddi bir uçurum söz konusu. Dolayısıyla biz, o büyümeden nasıl mutlu olalım; vatandaş mutlu değil ki, vatandaşa yansıyan bir büyüme söz konusu değil ki, bir gelişme söz konusu değil ki biz ondan mutlu olalım. Siz mutlu olabilirsiniz belki, etrafınızdakiler, o yandaşlar büyüdüğü zaman size etkisi oluyor olabilir -bilemem tabii ki- oradan kaynaklı böyle bir büyümeden mutluluk duyabilirsiniz ancak vatandaş asla böyle bir büyümeden mutluluk duymuyor.
Şimdi, teknolojik anlamda Türkiye’ye baktığınız zaman ciddi bir beyin göçü var. Bu beyin göçünün sebeplerinin ana hattını siyasi sebepler oluşturuyor. Şöyle sıralanmış: Birincisi, ekonomik sebepler; ikincisi, siyasi sebepler; üçüncüsü, eğitim sisteminden kaynaklı sebepler; dördüncüsü de, dil eğitimi ve benzeri üzerine kurulu. Bunların tamamının toplandığı alan aslında ülke yönetimiyle ilgili siyasi sebeplerden kaynaklı yani ekonomi de siyasi sebeplerin, siyasi politikaların sonucudur, eğitim sistemi de, yabancı dil öğrenme isteği de, hepsi de bunlardan kaynaklıdır.
Şimdi, ülkede insanları tutamıyoruz; gelişmiş beyinleri, öğrencileri, efendime söyleyeyim gelecek vaat eden insanları tutamıyoruz. Şimdi, ben size çarpıcı bir örnek vereceğim: Bir covid süreci, bir pandemi süreci geçirdik. Hani Çin’deki aşı dışında dünyada 3 önemli aşı vardı. Bunlardan bir tanesi ABD’de bulunan Moderna aşısı. Bu aşıyı bulan kim? Bu aşıyı bulan Türkiye’den göç etmek zorunda kalan bir Ermeni aile. İkincisi Pfizer firmasının bulduğu aşı. Yine bu aşıyı da bulan Türkiye’den gitmek zorunda kalan Yahudi bir aile. Üçüncü aşı BioNTech aşısı. Yine BioNTech aşısını da bulan Türkiye’den gitmek zorunda kalan Alevi bir aile. Yani baktığınız zaman, aslında şu anda Batı yakasında, Avrupa yakasında, dünyanın genelinde insanların sağlık sorunlarına çözüm bulan, insanları yaşatmak için ortaya konan bu gelişmişlikler ve bu elde edilen kazanımlar Türkiye’den gitmek zorunda kalan aileler tarafından oluşturulmuş. Niye gitmek zorunda kalmışlar? İşte -bu sadece sizin sizle alakalı değil yani sadece AKP’yle alakalı değil- başından beri, belki de ülkenin kuruluş sürecinden bu tarafa tekçi anlayış zihniyetinin ve bugün de devam eden bu zihniyetin bir tezahürünün sonucudur bu. Çünkü insanlar burada güvenlik kaygısı duyuyorlar, yaşam kaygısı diyorlar; devletin “makbul vatandaş” tanımlaması içerisinde olmayan, Türk ve Sünni Müslüman olmayan herkesin bu ülkede cumhuriyetin başından bu tarafa duyduğu çeşitli kaygılar var, bu toplumlara yönelik çeşitli katliamlar var, dışlamalar var, bundan kaynaklı olarak da göç eden, siyasi nedenlerle göç eden beyinler var ve onun sonucu işte budur.
Şimdi, teknolojik gelişimler demokratik haklarla olur, özgür ve özerk üniversitelerle olur. Üniversitelerin kapısına kelepçe takarak siz bilimi de geliştiremezsiniz, teknolojiyi de geliştiremezsiniz.
Şimdi, Sanayi Bakanlığıyla İçişleri Bakanlığının bugün yan yana gelmesi tesadüf mü bilmiyorum ama yeni ekonomik model açısından oldukça önemli bir durum çünkü yeni ekonomik modeliniz emek sömürüsü ve ucuz iş gücüne dayalı yani köleleştirilmiş maaşlı insanlar siyasetine dayalı. Peki, bu siyaseti nasıl yürüteceksiniz? Dünyada bunu nasıl yürütmüşler? Tümüyle güvenlikçi politikalarla, demokrasiden uzaklaşarak, baskıcı politikalarla yürütmüşler. Nerede var bunlar? Bakıyorsunuz, Çin’de, Güney Kore’de ve benzeri yerlerde geçtiğimiz on yıl içerisinde, on beş yıl içerisinde, yirmi yıl içerisinde uygulanan bütün bu baskıcı politikalarla ilgili olarak böyle bir durum söz konusu. Çünkü siz bu ucuz iş gücü meselesini, bir, Afgan ve Suriyeli göçmen gençler, çocuklar üzerinden yapıyorsunuz, sanayide bunları kullanıyorsunuz; iki, bunlarla rekabet hâlinde olan yurt içinde yaşayan ekonomik sıkıntı çeken vatandaşların çocukları ya da aileleri üzerine yapıyorsunuz. Dolayısıyla bir toplumsal gerilim, bir toplumsal patlama olmamak adına da bütün baskı politikalarını uyguluyorsunuz. O anlamıyla, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığıyla İçişleri Bakanlığının bugün yan yana gelmesi de oldukça enteresan bir durum, yeni ekonomik modeli de oldukça iyi açıklayan bir şey.