Tunceli Üniversitesi rektörü ve üniversitede Alevilik çalışmaları yürüten heyetle iki defa aynı ortamda bulunduk. Şu an üniversitede görev yapan Coşkun Kökel uzun zamandır Hubyar Ocağı ile ilgili çalışma yapmak istediğini çeşitli vesilelere biz Hubyar Ocağı mensuplarına söylemektedir. Konuya ilişkin son üç ay içerisinde bu maksatla iki defa yan yana geldik.
Yaptığımız son görüşmede Tunceli Üniversitesi bünyesinde bir “Alevilik-Bektaşilik Enstitüsü” kurulacağını, bununla ilgili senatoda karar aldıklarını ve YÖK’e sunacaklarını söylediler. Gayet memnun kaldım, Avrupa ülkelerindeki üniversitelerde Aleviliğe ilişkin kürsüler kurulurken Türkiye’de Aleviliğe ilişkin çalışmaların yapılmaması, kürsülerin, bölümlerin kurulmaması eksikliktir. Bu nedenle olumlu bulduğumu da ifade ettim.
İlerleyen günlerde Tunceli Üniversitesinden kimi dostlar beni aradılar, konuya ilişkin çekincelerini, itirazlarını paylaştılar. Bunun üzerine ben de enstitünün kurulma gerekçesinin metnine ulaşıp konuyu laf söz üzerinden değil, bizzat üniversitenin yazılı beyanından görerek, okuyarak değerlendirmek istedim.
Tunceli Üniversitesi bünyesinde Alevilik-Bektaşilik Araştırma Enstitüsünün kuruluşuna ilişkin 8.5 sayfalık gerekçe metnini okudum. Gerekçeyi okuduğumda Hubyar Ocağı araştırması için Rektör ve beraberindeki heyetle ilk toplantıda söylediklerimle dile getirdiğim kaygılarımda ne kadar da haklı olduğumu gördüm.
Hubyar Ocağı ile ilgili olarak Coşkun Kökel öncülüğünde Tunceli Üniversitesince bir araştırma yapılması hedeflenmektedir. Konuya ilişkin iki görüşme yapılmışsa da konu neticelendirilmemiş, üniversitenin ve kimi şahısların iddia ettiği gibi Hubyar Vakfı ile üniversite arasında da bir protokol imzalanmamıştır.
Ben daha en başından bu çalışmanın bir siyasi amaçla, bir siyasi bakış açısıyla bilimsel bakış açısı dışında yapılmaması gerektiğini dile getirdim. Özellikle bazı kimselerin Hubyar Ocağının özgünlüğünü koruyan bir Türkmen Alevi Ocağı olması nedeniyle hayli ilgilerini çektiğini, Hubyar Ocağını kendi siyasi çizgileri ile bütünleştirmek için gayret sarf ettiklerini, bunun, zamanında Prof. Dr. Orhan Türkdoğan tarafından “komik” bir şekilde yapılmaya çalışıldığını kimi örneklerle de anlattım.
Tunceli Üniversitesi rektörü ve beraberindeki heyete, özelde Hubyar Ocağı, genelde Alevilikle ilgili yapılan çalışmaların, Türklük-Kürtlük gibi etnik kaygılarla, “İslam ya da İslam dışılığı” gibi inançsal kaygılarla ve hedeflemelerle yapılmasının ne tür yanlış sonuçlara yol açtığını ve inancın kendisini nasıl ortadan kaldırdığını, özgünlüğünü bozduğunu örneklerle anlattım.
Hubyar Ocağı ya da Alevilik neyse odur, bu topluklar neye nasıl inanıyorsa öyledir. Pir Sultan Abdal’ın, Kul Himmet’in, Şah Hatayi’nin deyişlerine “ayet” diyen ve o ayetlerin bütününü de “Kuran-ı natk” olarak gören bir topluma, illa Emevi İslamı’ndaki; Muaviye ordusunun mızraklarındaki ayetlerin dayatılmasının bir asimilasyon olduğunu ve bilimsel değil, siyasi bir yaklaşım olduğunu, öncelikle profesör ve doçent gibi titre sahip olan kişilerin bilmesi gerekmektedir.
Tunceli Üniversitesinde kurulacak Alevi Enstitüsünün yazılı metnine baktığımızda amacın bilimsel değil, siyasi olduğunu, belirli bir siyasi kaygıyla oluşturulduğunu çok net bir şekilde görebiliriz.
Alevilik İslam’sa İslam’dır, değilse değildir. Bunu illa “İslam yapmak” için ya da illa “İslam dışı”göstermek için bir enstitü kurulamaz, kurulsa da buna “ilim, bilim yuvası” denemez.
Bir üniversite Aleviliğe güvenlik kaygısıyla bakamaz, bu kaygıyla Aleviliğe bakan kimselerin de “bilimsel ve vicdani bir hassasiyet” taşıdığı söylenemez.
Görünen o ki Tunceli Üniversitesinin kaygısı; Aleviliğin özgünlüğü, inançsal durumunun tespiti, verilerin toplanması, kaybolmaya yüz tutan birçok kaynağın bir araya getirilmesi ve bunların bilim insanlarının hizmetine sunulması değildir.
Tunceli Üniversitesi de Aleviliğe ve Alevilere bakarken Selçuklunun, Osmanlının ve T.C. Devleti’nin baktığı gibi bakmaktadır. O bakış açısı ise Aleviliğin 21.yy da dahi çözülememiş sorunlar yumağı ile karşı karşıya kalmasına neden olan “güvenlik” kaygısıdır.
Aşk ile…
http://www.evrensel.net/yazi/76183/tunceli-universitesinin-alevilik-kaygisi
—————————————————————————————————————————————-
ALEVİLİK-BEKTAŞİLİK ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ İLE İLGİLİ DEĞERLENDİRMELER
METNİN İÇERİĞİ:
Mevcut metinde Tunceli Üniversitesi’ne bağlı olarak Alevilik-Bektaşilik Araştırmaları Enstitüsü adıyla bir enstitünün kurulması gerekliliği sosyal, bilimsel ve stratejik boyutlarıyla işlenmektedir.
BİLİMSEL VE STRATEJİK AÇIDAN ENSTİTÜNÜN KURULMA GEREKÇESİ:
13. yüzyıl Anadolu tarihi için son derece önemli bir dönemdir. 13. yüzyılda yaşanan sosyal, siyasal, askeri, iktisadi, kültürel ve inançsal gelişmeler Anadolu’nun sosyolojik-tarihsel profiline kalıcı izler bırakmıştır. Alevi-Bektaşi inancı 13. yüzyılda Anadolu’da kendi dinamiklerini oluşturmuş ve temsil edilmeye başlamıştır. 13. yüzyılda Horasan coğrafyasından Anadolu’ya yönelen büyük kitlesel göç hareketleri bağlamında Horasan tasavvuf geleneğine bağlı derviş toplulukları da Anadolu’ya gelmiş ve eren öğretisi adına Anadolu’da faaliyet göstermiştir. Hacı Bektaş Veli 13. yüzyılda Horasan’dan Anadolu’ya gelerek Hoca Ahmed Yesevi düşün-inanç geleneği adına önemli etkinlikler göstermiştir. Hacı Bektaş Veli önderliğinde organize olan derviş toplulukları Sulucakara(h)öyük (bugünkü Hacıbektaş ilçesi)’de kurulu dergahta eğitim almış, yetişen dervişler Anadolu ve Balkanlar’ın farklı bölgelerine eren felsefesinin temsilcisi olarak gönderilmiştir. Hacı Bektaş Veli Dergahı’na bağlı dervişler kendilerine faaliyet alanı olarak gösterilen bölgelerde köy, ocak ve tekke kurarak Alevi-Bektaşi inancının kurumsallaşıp organize olmasını sağlamıştır.
Alevilik-Bektaşilik inancının temelinde Allah’ın birliği, Hazreti Muhammed (SAV)’in Allah’ın resülu olduğu ve Ehl-i beyt’in, peygamberimizin iki büyük emanetinden biri olduğu inancı bulunmaktadır. Bu sebeple Alevilik-Bektaşilik inancında Allah’ın tekliğine teslimiyet, Hazreti Muhammed (SAV)’in peygamberliğinin haklığına inanç ve Hazreti Ali efendimizin velilik makamının ulusu olduğuna bağlılık vardır. Dolayısıyla tevhid, nübüvvet ve velayet Alevi-Bektaşi inancının asli inançsal-tarihsel dinamikleridir. Allah’ın yüce vahyinin toplandığı Kuran-ı Kerim’e de bağlılık Alevi-Bektaşi inancının en önemli inançsal temellerindendir. Alevi-Bektaşi topluluklar için İslam dini son hak din olup Müslüman kimlik vazgeçilemez değerdir. Yüzyıllar boyunca Anadolu ve Balkan coğrafyalarında Alevi-Bektaşi topluluklar bu temel değerler üzerinde inanç ve kültürlerini yaşatmıştır.
Belli başlıklarla kısaca ifade etmeye çalıştığımız Alevi inancı temelini İslam dininden alan, Müslüman kimliği ile pekişen, Horasan kökenli kültür unsurlarıyla zenginleşen son derece önemli bir uygarlık değeridir. Fakat Aleviliğe ait tüm bu dini-insani-fikri zenginlik ve ilkeler farklı odaklar tarafından dejenere edilmek istenmektedir. Türkiye dışı belli merkezler bu çalışmaların ana merkezini oluşturmakta olup Aleviler İslam dışı bir zihniyetin mensupları şeklinde tanımlanmak istenmektedir. Bu çalışmalar batı ülkelerinde bilimsel araştırmalar şeklinde gösterilerek uluslar arası kamuoyu bu noktada yanıltılmak istenmektedir. Bu öngörülerin planlandığı batı ülkelerinde belli odaklar üzerinden Alevilik üzerine bilimsel olduğu iddia edilen çalışmalar sürdürülmektedir. Bu çalışmalarla Türkiye politik ve stratejik açıdan zor duruma sokulmak istenmektedir.
İfade etmeye çalıştığımız bu yanlı, ideolojik, ülkemize karşıt, birliğimizi ve beraberliğimizi tehdit eden düşüncelere ve girişimlere karşı devletimizin konuyu akademik gerçekleriyle ortaya koyacak çalışmaları başlatması ve teşvik etmesi son derece önem taşımaktadır. Alevilik inancı Anadolu’nun birliğinin temel sosyal mayalarında biridir. Dervişler, tekkeler Anadolu’da yüzlerce yıl bir olmayı, diri olmayı ve iri olmayı insanlarımıza telkin etmiştir. Böyle bir inançsal-sosyal gerçeğe dayanan Alevi öğretisini yozlaştırmak, dejenere etmek ve de Alevi inançlı vatandaşlarımızı ideolojik-dar politik kısırlıklar ve yanlışlara sevk etmek isteyen odaklara karşı eren düşüncesini bilimsel çalışmalarla insanımıza aktarmak tarihi bir sorumluluktur. Bu bilimsel ve vicdani hissiyatlar bizi Tunceli Üniversitesi bünyesinde Alevilik-Bektaşilik Araştırmaları Enstitüsü kurulma hedefinde buluşturmaktadır.
Tunceli bölgesi Anadolu’da Alevi inancının en önemli tarihi merkezidir. Nüfusunun büyük çoğunluğu Alevi inancına mensup olan Tunceli’de Alevi inanç-dede ocaklarının en önemli temsilcileri bulunmaktadır. Tunceli bölgesi merkezli Alevi inanç-dede ocakları arasında Kureyşan, Baba Mansur, Derviş Cemal, Sarı Saltık, Şeyh Delili Berhecen, Şıh Çoban, Celal Abbas-Ali Abbas, Üryan Hızır, İmam Rıza ocakları bulunmaktadır. İsimlerini verdiğimiz bu inanç-dede ocaklarına milyonlarca Alevi inançlı vatandaşımız bağlılık göstermektedir. Tunceli merkezli Alevi inanç-dede ocaklarının Tunceli ili dışında Erzincan, Elazığ, Muş, Bingöl, Adıyaman, Gaziantep, Malatya, Kahramanmaraş, Erzurum, Kars, Ardahan, Diyarbakır, Kayseri, Sivas, Bayburt, Gümüşhane, Tokat, Amasya, Çorum, Eskişehir, Yozgat ve Adana gibi illere de dağılmış geniş bir etkinlik sahası bulunmaktadır. Tunceli merkezli Alevi inanç-dede ocakları sahip oldukları bu etkinlik sahası ile Anadolu’da Alevilerin yerleşik olduğu coğrafyanın yaklaşık olarak 1/3’ünü kapsamaktadır. Bu oran Tunceli merkezli inanç-dede ocaklarının Anadolu’da ne kadar etkili bir demografik güce sahip olduğunu göstermektedir. Oluşan etkinlik sahası Doğu Anadolu merkezli olarak, Güneydoğu Anadolu’yu, İç Anadolu’yu, Karadeniz bölgesini, Akdeniz bölgesini hatta Ege bölgesini kapsamaktadır. Tunceli merkezli inanç-dede ocaklarının tarihsel Alevilik için ne kadar önem arz ettiğini coğrafi büyüklükten görmek mümkündür.
Tunceli yöresi diğer taraftan tekke, ziyaret, yatır, makam, mezar ve türbe gibi adlarla anılan sayısız kutsal mekana sahiptir. Tunceli bölgesinde Alevi inancının genel bir özelliği olarak kutsal mekan inanışı son derece yaygınlık gösterir ve önem taşır. Tunceli’deki bu kutsal mekanların çevresinde yüzlerce yıl ötesinden günümüze aktarılarak ulaştırılmış sayısız ritüel yaşatılmaktadır. Kutsal mekanlar çevresinde Alevi inançlı bireylerin pratik ettiği bu ritüeller son derece orijinal özellikler göstermektedir. Maalesef bu kutsal mekanlar hakkında şimdiye kadar ciddi bir envanter çalışması dahi yapılmamıştır. Başta bu envanter çalışması olmak üzere Tunceli’de bulunan kutsal mekanlar üzerine araştırmalar yapılması Aleviliğin asli inanç profilinin daha net ortaya konulmasını sağlayacak sayısız bilgiyi bizlere sunacaktır.
Alevi inanç-dede ocakları arasındaki el ele el Hakk’a şeklinde ifade edilen iç kurumsal-tarihsel bağlantının da en önemli örneklerini yine Tunceli bölgesinde gözlemlemek mümkündür. Tunceli bölgesinde Kureyşan Ocağı’nın Baba Mansur Ocağı ile Derviş Cemal Ocağı’nın Sarı Saltık Ocağı ile Üryan Hızır Ocağı’nın Ağuçan Ocağı ile inançsal bağlantıları bulunmaktadır. Tunceli bölgesi ocakları arasındaki bu inançsal bağlantı Tunceli dışındaki ocakları da kapsamaktadır. Bu bağlantının en önemli örneklerinin başında Tunceli-Pertek-Dorutay (Zeve) köyü merkezli Üryan Hızır Ocağı ile Tokat-Almus-Hubyar köyü merkezli Hubyar Ocağı arasında yüzlerce yıl ötesinden aktarılarak gelen ocak ilişkisidir.
Tunceli bölgesi Aleviliği birkaç temel örnekle açıklamaya çalıştığımız gibi Anadolu’da Aleviliğe ait kurumsal, inançsal ve tarihsel unsurlarının en orijinal ve kapsamlı şekillerinin yaşadığı bir coğrafyadır. Bu sebeple başta Tunceli bölgesi olmak üzere arkasından da çevre etki sahasının en kısa zamanda bilimsel-akademik araştırma programlarına dahil edilmesi gerekmektedir. Bu bilimsel çalışmaların birincil önceliği Alevilik inancı ile ilgili hakkında yorum yapılan birçok bilinmeyeni aydınlatacak olmasıdır. Bu konu ile ilgili oluşmuş büyük bilgi kirliliğini de giderme açısından çok önem taşımaktadır. Diğer taraftan bu milli bir stratejidir. Özellikle yurtdışı kaynaklı birçok merkezden Aleviler hakkında yapılan ve Türkiye’nin aleyhine dönüştürülen girişimlere de bilimsel açıdan etkili bir karşılık verilerek Alevi inançlı vatandaşlara da inançları, kimlikleri hakkında sağlıklı bir perspektif sunulabilecektir.
Bu değerlendirmeler bağlamında Anadolu’da Alevi inancının tarihi merkezi Tunceli’de Tunceli Üniversitesi’ne bağlı olarak hizmet veren Alevilik Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin daha kapsamlı hizmet verebilmek için enstitüye dönüştürülmesi bilimsel, toplumsal ve milli bir gerekliliktir. Oluşturulacak olan enstitü sadece Tunceli yöresi merkezli çalışmalar içinde olmayacak tüm ülkemizde yaşayan Alevi inançlı vatandaşlarımıza bilimsel-akademik içerikte hizmet verecektir. Anadolu’nun dört bir yanında Alevi inançlı vatandaşlarımız yerleşik olup gönül dünyalarında Tunceli’ye erenler-dedeler-ocaklar yurdu olarak bakmakta ayrı bir değer vermektedir. Tunceli ilinin bu sosyal konumu ilimiz üniversitesinde böyle bir enstitünün kurulmasına sosyal açıdan ciddi bir taban oluşturmaktadır. Tunceli ilinin bu sosyal-tarihsel konumu Tunceli Üniversitesi’ne de özellikle sosyal bilimler alanında son derece önemli bir perspektif vermektedir. Alevilik; tarih, edebiyat, sosyoloji, antropoloji, halkbilim, müzik, dinbilim, felsefe gibi birçok bilim disiplinine konu olan kompleks bir gerçekliktir. Dolayısıyla Alevilik ile ilgili çalışmalar bağlamında Tunceli Üniversitesi bünyesindeki sosyal bilim bölümlerinin önüne son derece geniş ve zengin bir çalışma alanı açılmaktadır. Bu kapasite ile Tunceli Üniversitesi de Alevilik ile ilgili çalışmalar bağlamında nitelikli bir sosyal bilimler üniversitesi olabilecektir. Üniversitemiz bünyesinde oluşturulacak olan enstitü ile tüm ülkemize Alevilik konusu üzerine bilimsel hizmet verilebilecektir.
TARİHSEL DİNAMİKLER AÇISINDAN ENSTİTÜNÜN KURULMASININ ÖNEMİ:
13. yüzyıl Anadolu tarihinin sosyal, siyasal, askeri ve kültürel açıdan en önemli zaman dilimlerinden biridir. 13. yüzyılda yaşanan siyasal ve toplamsal gelişmelerin yansımaları Anadolu’da yüzyıllarca etkisini devam ettirmiştir. 13. yüzyılda Anadolu’da sosyal alanda etkin olmuş en önemli dinamiklerin başında tasavvufi düşünce-inanç sistemi ve bu yapının özneleri olan dervişler gelmektedir.
13. yüzyıldan önce de Anadolu’da farklı tasavvufi ekollere bağlı dervişlerin faaliyetleri gerçekleşmiştir. Fakat bu tasavvufi organizasyonların 13. yüzyıldan önce toplumsal yaşamda etkin şekilde kurumsallaşamadığı görülmektedir. Tasavvuf gruplarının Anadolu coğrafyasında toplumsal ve kültürel açıdan etkin olmaya başladıkları dönem 13. yüzyıldan itibaren başlamıştır. Farklı tasavvuf geleneklerine bağlı çok sayıda derviş 13. yüzyılda Anadolu’ya gelmiş ve mensubu oldukları öğreti adına tekke, zaviye ve dergah adlarıyla anılan inanç merkezleri kurarak yeni dervişler yetiştirmiştir. Dervişler zaviyelerini kurdukları bölgelerde iskân ve yurt tutma sürecine birincil derecede etkide bulunmuştur. Dervişler Anadolu topraklarında irşat alanı olarak belirledikleri mevkilerde önce köy kurarak yerleşimi teşvik etmiş ardından zaviye açarak bölge halkına düşünsel açıdan model olmaya çalışmıştır. Zaman içerisinde zaviyelerin çevresi yoğun bir imar-iskân faaliyetine zemin olmuştur. Bu sebeple 13. yüzyıldan itibaren Anadolu’da faaliyet gösteren dervişler ve hizmet veren zaviyeleri Anadolu’nun iskân ve imarında etkili olmuş en önemli tarihsel dinamiklerdir.
13. yüzyılda Anadolu coğrafyasının farklı bölgelerinde ve eş zamanlı olarak Balkan topraklarında örgütlenmiş ve toplumsal taban oluşturmuş tasavvuf ulularının en önemlilerinden birisi de Hacı Bektaş Veli’dir. Hacı Bektaş Veli, Horasan kökenli olup Nişabur şehrinde doğmuştur. Hakkında bilgi veren kaynakların başında adına yazılmış velayetname gelmektedir. Velayetname’de verilen bilgilere göre Hacı Bektaş Veli, İmam Musa-i Kazım soyundan gelmekte olup bir seyyiddir. Nesli On İki İmamlar üzerinden Ehl-i beyt’e çıkmaktadır. Hoca Ahmed Yesevi’nin dergahında eğitim almış, Yesevi’nin Lokman Perende adlı halifesi tarafından yetiştirilmiştir. Ardından Rum-Urum ülkesi olarak anılan Anadolu’ya eren düşüncesinin temsilciliğini yapmak üzere görevlendirilmiştir. Hacı Bektaş Veli’nin Anadolu’ya gelişinin temelinde 13. yüzyılın siyasi-askeri ve sosyal profilinin etkisi büyüktür. Doğudan batıya yönelen Moğol akınları Horasan coğrafyasının toplumsal ve politik yapısına birincil derecede etkide bulunmuştur. Horasan coğrafyasında yaşayan Türkmen gruplar büyük gruplar halinde Moğol akınları sebebiyle batıya göç etmiş ve Anadolu’ya yerleşmeye başlamıştır. 13. yüzyılla beraber farklı boylara, aşiretlere bağlı topluluklar Anadolu’ya dağılmış ve yeni yurtlarında iskân olmaya çalışmıştır. Baba, dede ve sultan gibi sıfatlarla anılan ve genel olarak Horasan erenleri olarak tanınan derviş topluluklarının Anadolu’ya intikalleri de 13. yüzyıldır. Derviş topluluklarının, bu bağlamda Hacı Bektaş Veli’nin de 13. yüzyılda Anadolu’ya gönderilişi bu göç-iskân-irşat sistematiğini temel almaktadır.
Hacı Bektaş Veli 13. yüzyılda Horasan’dan Anadolu’ya gelerek Hoca Ahmed Yesevi düşün-inanç geleneği adına önemli etkinlikler göstermiştir. Hacı Bektaş Veli önderliğinde organize olan derviş toplulukları Sulucakara(h)öyük (bugünkü Hacıbektaş ilçesi)’de kurulu dergahta eğitim almış, yetişen dervişler Anadolu ve Balkanlar’ın farklı bölgelerine eren felsefesinin temsilcisi olarak gönderilmiştir. Hacı Bektaş Veli Dergahı’na bağlı dervişler kendilerine faaliyet alanı olarak gösterilen bölgelerde köy, ocak ve tekke kurarak Alevi-Bektaşi inancının kurumsallaşıp organize olmasını sağlamıştır.
Anadolu’da Alevi inancı ocak adı verilen tarihi inanç merkezleri aracılığı ile organize olmuş ve kurumsallaşmıştır. Özellikle 13. yüzyıldan itibaren Anadolu’da Alevi inanç-dede ocakları oluşmaya başlamıştır. Anadolu’da inanç-dede ocaklarının organize oluşunun merkezinde Hacı Bektaş Veli ve dergahı yer almaktadır. Nitekim adıyla anılan velâyetnamede Hacı Bektaş Veli, Rum ülkesi olarak anılan Anadolu topraklarına tasavvuf düşüncesini, eren öğretisini yaymak ve örgütlemek üzere gönderilmiştir.
Alevilik İslam dini içerisinde yer alan ve Ehl-i beyt, On İki İmamlar gibi inançsal unsurları içeren bir düşün-inanç sistemidir. Aleviliğin ana düşünsel-inançsal ilkesi olan Allah, Muhammed, Ali inancı İslam’daki tevhit, nübüvvet ve velayet inanışlarını kapsamaktadır. Bu inançsal zemin üzerinde gelişen Alevi inanç ritülleri de eren öğretisi ile ilgili en önemli bilimsel verileri oluşturmaktadır. Yüzlerce yıllık bir tarihe sahip Alevi inancı ocak adı verilen inanç merkezleri, dede ve talip olarak sıfatlandırılan inanç statüleri ve başta cem olmak üzere sahip olduğu inanç pratikleriyle varlığını günümüze kadar taşımıştır. Anadolu kırsal yaşamı içerisinde merkezi yaşamdan uzak bir ortamda örgütlenen Alevi öğretisi yüzyıllar boyunca inançsal profilini bu sosyolojik gerçek üzerinde sistemleştirmiştir.
20. yüzyıla gelindiğinde Anadolu toplumu genel olarak kırsal yaşamdan kent yaşamına yönelen bir sürece girmiştir. Bu süreçten Aleviler de etkilenmiş ve büyük Alevi nüfus yüzyılın ortalarından itibaren kent merkezlerine göç etmiştir. Bu göç gerçeği geleneksel-tarihsel Aleviliğe büyük hasarlar yaratmış ve Alevi inancının özellikle inançsal yapısını ciddi boyutta sarsmıştır. Geleneksel ocak sistemi işletilememiş, dede-talip ilişkisi kopmuş ve bu, cem ibadeti başta olmak üzere Alevi inanç pratiklerinin orijinal haliyle icrasını imkansız kılmıştır. Alevi kitlenin yaşadığı bu inançsal-kültürel kopuş tabanı farklı inançsal-siyasal-ideolojik ve kültürel akımlara yöneltmiştir. Kentteki Alevi kitlenin farklı düşün-kültür zeminlerine yönelişi Türkiye’de son derece acı ve tehlikeli sosyal olayların yaşanmasına neden olmuştur. Bu yaşanan tecrübeler Alevilik olgusunun Türkiye’nin en önemli gerçeklerinden biri olduğunu bir defa daha ortaya koyarken konu üzerine bilimsel-akademik çalışmaların yapılmasını zaruri koymaktadır.
20. yüzyılda kırsaldan kente yaşanan göç süreci aynı zamanda Türkiye dışına da yönelmiş başta Almanya olmak üzere Türkiye’den büyük bir nüfus Avrupa ülkelerine göç etmiştir. Avrupa’ya göç hareketinin en çok yöneldiği ülke Almanya olmuş bu intikal içerisinde önemli bir Alevi kitle de Almanya’ya yerleşmiştir. Almanya’ya göç eden Alevi kitlenin yaşadığı sosyal-kültürel sıkıntılar ülke içinde büyük şehirlere göç eden Alevi nüfustan daha sarsıcı olmuştur. Baştan beri Türkiye ile ilgili her konuda ideolojik ve politik bir tavır içinde olan Avrupa siyasalı Alevileri ve Alevilik gerçeğini de bu perspektiften ele almış ve oryantalist ve ideolojik içerikte çalışmalar gerçekleştirmiştir. Almanya’da da aynı süreç yaşanmış Alevileri İslam diniden, Müslüman kimliğinden ve Türkiye duyarlılığından koparacak girişimler bilimsel-kültürel faaliyet görüntüsü altında toplumda icra edilmiştir. Bu çalışmalar zaten kente gelerek geleneksel kimliğinden uzaklaşmış olan Alevileri sosyolojik olarak bir yabancılaşma, asimilasyon tehlikesi ile karşı karşıya getirmiştir.
Tarihi, inançsal ve kültürel tüm derinlik ve dinamizmine rağmen Alevi-Bektaşi inancı asli ve doğru şekliyle ortaya konulamamış, topluma anlatılıp, tanıtılamamıştır. Yüzyıllara yayılan süreçte Alevi-Bektaşi inancı sürekli eleştirel bir bakışla sorgulanmış ve eren öğretisi üzerine olumsuz bir bakış açısı gelişmiştir. Konu politik zeminde sürekli dejenere edilmiş ve tartışma konusu yapılmıştır. Buna karşılık Alevi-Bektaşi ve Sünni topluklar arasında hiçbir zaman bir çatışma ve ayrışma yaşanmamış bunu teşvik eden girişimler karşılık bulmamıştır. Bu durum Anadolu halkının sağduyusunu ve birlik-beraberliğini gösteren en büyük ölçüttür. Son dönemde gerçekleştirilen ve çalıştay adı altında Alevi-Bektaşi gerçeğini ve toplumunun sorunlarını çözmeyi hedefleyen girişimlerde göstermiştir ki konu uzun süreçli ve geniş zeminli bir ortamda konuşulmalı ve istişare edilmelidir. Aynı zamanda konu üzerine uzmanlaşmış akademisyen ve bilim insanlarının yetişmesi de zaruri bir durum olarak ortada durmaktadır. Kamusal iradenin karşılığı olan üniversitelerde Alevi-Bektaşi gerçeğini mesai edinen birimlerin teşviki ve desteklenmesi de konu üzerine olumlu neticelerin alınmasını sağlayacaktır. Karşılıklı olarak toplumumuzda bir birlik ve beraberlik vurgusu işlenmeli ortak noktalar üzerine yönelinmesi ortak kazancımız olacaktır. Alevi-Bektaşi gerçeğini gerek yurt içinde gerekse yurtdışında suistimal eden grup ve kurumların varlığı ortadadır. Bu bağlamda niyeti yanlışlar üzerine kurulu bu kişi ve kurumlar muhatap alınmamalıdır. Özellikle İslam dini, Müslüman kimliği ve Anadolu vurgusu olmazsa olmaz olmalı bu zeminde çalışmalar sürdürülmelidir. Anadolu’nun dört bir yanında Alevi-Bektaşi inancı yüzyıllar ötesinden günümüze tüm dinamizmi ile aktarılmış ve yaşatılmıştır. Bugün de varlığını devam ettirmekte ve varlığını sürdürmektedir.
Bu değerin Anadolu’nun temel değeri olduğu ve vazgeçilmez parçası olduğu gerçeğini temel alarak bilimsel çalışmalarla toplumumuzun birliğini ve beraberliğini teşvik etmeli, Anadolu’da varlığımızı sonsuza taşımak milli sorumluluğumuz olmalıdır. Bu sosyal, siyasal ve kültürel dinamikler ülkemizde Alevilik ile ilgili çalışmalarda bir enstitüye olan bilimsel ihtiyacı tüm yalınlığı ile ortaya koymaktadır. İfade etmeye çalıştığımız dinamikler paralelinde kurulmasını talep ettiğimiz enstitü bağlamında Alevi-Bektaşi inancı üzerine yapılacak çalışmaları şu başlıklar da toplamak mümkündür:
1. Öncelikli olarak Alevi-Bektaşi inancını farklı bilim disiplinleri açısından inceleyecek olan yüksek lisans ve doktora programlarının açılması
2. Alevi-Bektaşi inancı üzerine klasik değerde olan buyruk, velayetname, menakıbname, icazetname vb. yazılı ve sözlü kaynakların yayınlanması
3. Alevilik-Bektaşilik hakkında daha önceden yapılmış nitelikli doktora tez çalışmalarının taranarak, ehemmiyet içerenlerinin yayınlanması
4. Enstitü bünyesinden Alevilik-Bektaşilik üzerine yayınlanmış önceki kitap, dergi, tez vb. metinlerin toplanarak nitelikli bir kütüphane-arşiv merkezinin oluşturulması
5. Özellikle ocaklı dede ailelerinin elinde muhafaza edilen ve çoğu yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olan şecere, icazet, ferman vb. tarihi belgelerin dijital kayıtlarının yapılarak arşivlenmesi
6. Öncelikle Ehl-i beyt, On İki İmamlar, Hoca Ahmed Yesevi, Hacı Bektaş Veli ve eren düşüncesinin önemli dervişleri üzerine bilimsel araştırmaların gerçekleştirilmesi
7. Anadolu’da ve Balkanlar’da Alevi-Bektaşi inancının tarihsel temsilcileri olan ocak ve tekke mensupları tespit edilerek envanterinin çıkarılması
8. Anadolu ve Balkanlar’da Alevi-Bektaşi yerleşim birimleri ve kutsal mekanları üzerine detaylı taslaklar hazırlanması
9. Alevi-Bektaşi edebiyatına ve müziğine ait unsurların büyük ölçekli çalışmalarla kayıt altına alınması
10. Ülkemizde Alevi ve Sünni inançlı vatandaşlarımız arasında birlik ve beraberliği artıracak Hacı Bektaş Veli anma törenleri gibi önemli etkinliklere bilimsel destek verilmesi ve içeriğinin dinamik hale getirilmesi
Kurulması teklif edilen enstitü bünyesinde Alevi-Bektaşi inancıyla ilgili şu prototip anabilim dalları teşkil edilmesi konunun bilimsel-akademik açıdan derinlemesine analizini ve sonuçta daha nitelikli çalışmaların ortaya çıkmasını sağlayacaktır.
1. Alevi-Bektaşi Sosyolojisi Anabilim Dalı
2. Alevi-Bektaşi Tarihi Anabilim Dalı
3. Alevi-Bektaşi Müziği Anabilim Dalı
4. Alevi-Bektaşi Edebiyatı Anabilim Dalı
5. Alevi-Bektaşi İnanç Pratikleri, İnanç Statüleri, Kutsal Mekanları Anabilim Dalı
6. Alevi Ocakları ve Bektaşi Tekkeleri Anabilim Dalı
Sonuç olarak Alevilik-Bektaşilik inancı Anadolu coğrafyasının en önemli tarihsel ve kültürel değerlerinden biridir. Bu inanç-düşün geleneğinin Anadolu’daki en önemli temsilcisi ise Hacı Bektaş Veli’dir. Konunun ülke güvenliğimiz ve toplumsal birlik ve beraberliğimiz açısından taşıdığı ehemmiyet ortadadır. Alevilik-Bektaşilik üzerine gerçekleştirilecek olan çalışmaların sosyal ve inançsal boyutları bulunmaktadır.