Yazılar

Ramazan’da Alevi Olmak

Ramazan’da Alevi Olmak

Ali KENANOĞLU

 

Ramazan oruç ayı başladı, Müslümanlara hayırlı olsun. Oruçları kabul olsun. Hak katına yazılsın.

Ya diğerleri;

Ramazanla ilgili ilk aklıma gelen çocukluğumda yaşadığım bir olaydır. Benim çocukluğumun önemli bir bölümü köyde geçti. Bize yakın, Sivas Doğanşar İlçesi bulunmaktadır. Birçok eksik gediklerimizi bu ilçeden giderirdik. Yol da yoktu, ama atla, eşekle giderdik bu ilçeye. Babamın, çok sevdiğim bir pantolonu vardı, köyde ona İngiliz paça derlerdi. Paçaya doğru daralır ve yandan düğmelidir. Fiyakalı insanlar giyerdi o pantolonu. Bir gün babama “ben de o pantolondan istiyorum” dedim. Yaşım 6-7 bilemediniz 8. Babam da bana: “Oğul Epsile’de (Doğanşar? ın eski ismi) oruç, ramazan bitsin o zaman gider yaptırırız” dedi. Tabi ben önce ramazanın ne kadar sürdüğünü sordum, yeni başlamış olacak ki: “1 ay sürüyor” cevabını almıştım. Fena halde kızdığımı unutamam. Ramazan ayının hayatımdaki ilk yeri böyle başlamıştır. (Bizimkilerin Ramazanda Doğanşar’a (Epsile) gitmemesinin nedeni kendilerini rahat hissedememekle alakalıdır, Doğanşarlı komşularımızdan gelen bir tepki yada başka türlü bir davranış söz konusu değildir.)

Ramazandan sonra pantolonu yaptırdık ama İstanbul? a göçle birlikte bu pantolonun buralarda giyilemeyeceğini en azından fiyakası olmadığını da öğrendik.

Tabi o yaşlarda Ramazan ayında neden bir Sünni ilçeye gidilemediğini, bir ay boyunca tüm köylünün köyden dışarıya çıkmadığını anlamakta güçlük çekiyordum. Kente göçle birlikte ve yaşadığımız yerlerde ramazan ayında yaşanan sıkıntıları görünce babamı ve köylülerimizi çok iyi anlamaya başladım.

Komşularla sıkıntılar;

Ramazan ayı bizim için her zaman ve her ortamda sıkıntı olmuştur. Kente ilk geldiğimizde mahallemiz gecekondu mahallesi ve çoğunluğu Alevi idi, hatta aynı köylüler ve akrabalar bir araya toplanmıştılar. Ama herkes aynı durumda değildi. Ablamın yaşadığı yerde, ramazan ayında, komşularına oruç tutuyor gözüktüğünü unutamam. Tüm ramazan boyunca, sahur vaktinde, davulcunun, o uykunun en tatlı yerinde, kafamızın içinde çalarcasına, güm güm sesleriyle uyanmak ve arkasından kalkıp, mutfağın ve salonun ışığını yakarak geri yatmak. İnanmadığın halde bunları yapmak. Sabah kalkıp komşularının sahur hikâyelerini dinlemek, gerçekçi olması için onlara sahur hikâyeleri uydurmak. Öğlenleri gizlene gizlene yemek yemek, su içmek, bir komşu gelir korkusuyla yemek yerken dahi tedirgin beklemek. Hatta bazen yemek esnasında komşuların zile basmasıyla, yemek sofrasını (yer sofrası) karyolanın altına, ya da bir odaya saklamak. Bütün bunların ne anlama geldiğini, bunun nasıl bir işkence olduğunu yaşayanlar bilir. Tabi ara da bir komşuların iftar davetlerine icap edip, onları da iftara çağırmak. Bunlar hatta daha fazlası yaşadığımız basit sıkıntılardır.

Peki, herkes mi saklıyor Alevi olduğunu? Saklamayanlara ne oluyor?

Evet, yaşadığı yerde Alevi olduğunu saklamayanlar da var. Cesaret edip, tecrit edileceğini göze alıp, söyleyenler de var. Onlar ne yaşıyorlar bir de ona bakalım. Tüm ayları bir kenara bırakıp sadece ramazan ayını irdelersek, bu ayda, yaşadığımız mahalle ya da apartmanlarda ramazan ayında tüm komşuluk ilişkileri askıya alınıyor, kimse Alevi komşusunun kapısını açmıyor, çok modern insanlar olduğu halde ramazan da başka bir hal alıyorlar. Alevi komşusuyla konuşmaktan kaçıyorlar, başı açık olanlar bile örtünüp, her gün bir komşunun evinde Kuran okuma günleri, toplantıları düzenliyorlar. Çocuklar sokakta, park da akranlarıyla ramazan muhabbetine girince bizim çocuklara ‘suçlu’ gözüyle bakılıyor. Küçük çocuklar Kuran kurslarına gidip, bizim çocuklara öğrendiklerini anlatıyor ve isteyerek ya da istemeyerek çocukları etkiliyorlar. Akşamları tüm çocuklar birlikte Teravi namazına giderken bizi çocuk suçlu gibi onlardan ayrılıyor. Komşularla bayramlaşmalar ve sahte bayram kutlamaları da yaşanan diğer psikolojik sıkıntılar.

Davulcularla sıkıntılar;

Benim çocukluğumun geçtiği sokak çoğunlukla Aleviydi. Bizim sokakta inadına mıydı, yoksa bize mi öyle geliyordu bilemiyorum, ama davul sesi daha çok gürültülü çıkıyordu. İstanbul? a ilk taşındığım yıl geceleyin davulun sesiyle korkudan yatağımdan nasıl fırladığımı unutamam. Tabi bir de bizim köyde davulun hiç, yani düğünlerde bile çalınmadığını da düşünürseniz, yaşadığımın kolay bir şey olmadığını anlayabilirsiniz.

Bizim amcaoğlu bu konularda biraz deli dolu birisiydi, gecenin o saatinde kalkar ve davulcuyla münakaşaya girerdi. Bir keresinde davulcuyu önüne kattığı gibi aşağı sokağa kadar kovalamıştı. Hani haksız da değildi, kaç kere de uyarmıştı: “bu sokakta oruç tutan yok bu sokakta davul çalma!” diye. İlerleyen yıllarda oturduğum bir mahallede ben de kalkıp davulcuya: “bir daha bu evin önünde davul çalma!” diye münakaşa etmek zorunda kalmıştım. Bir de Ramazan bittikten sonra kapıya gelmezler mi, “Ağabey bir ay boyunca geceleri davul çaldık” diyerek para istemeye.

Siz hiç sizi rahatsız eden kişiye bahşiş verdiniz mi?

Aleviler veriyor işte: “al kardeş eline sağlık”.

İş yerlerinde yaşananlar;

İş yerlerindeki sıkıntı başlı başına bir yaşam meselesi durumunda. İş yeri sizin çalışmak zorunda olduğunuz ve kaybetmekten her zaman korktuğunuz yaşam alanınızdır. Bu sebeple iş yerlerinde tüm diğer ortak yaşam alanlarından daha fazla dikkat edilir bu konuya. Bir kere öyle, yada böyle Alevi olduğunuzu söyleyemediyseniz yandınız, nasıl olsa toplumun %99 u Müslüman(!), o halde siz de Müslümansınız! Ve oradaki tüm çalışma arkadaşların ve işverenlerinle vakti geldiğinde Müslümanlığın kurallarını yerine getireceksin. İşe girerken : Ben Aleviyim” diyenler paçayı kurtarıyordu. Çünkü onlar ya baştan işe alınmıyor ya da yaşayacağı sıkıntıları baştan göze alıp, inanmadığı bir inancın gereklerini yerine getirmekten daha da önemlisi kimliklerini ret etmekten kurtuluyorlar. Diyemeyenlerin dönüşü mümkün olamıyor. Bir kere onlar Müslüman muamelesine maruz kalmışlar, beraber Cuma namazına gidilmiş, kandiller kutlanmış, oruçlar tutulmuş geri dönüş mümkün mü?

Artık siz öz Müslüman olmuşsunuz. Sonra size demezler mi: “Peki sen şimdi mi Alevi oldun?” diye, aynen öyle. İş yerlerinde sıkça rastlanılan bir durum bir Alevi diğeri için şunu söyler: “aslında Hüseyin de Alevi ama baştan söyleyememiş Alevi olduğunu, iş işten geçmiş, şimdi de söyleyemiyor” Ne yapsın Hüseyin, ya söyleseydi ne olurdu, belki bin bir zorlukla bulduğu bu işe hiç alınmazdı. Belki ona iş yerindeki en zor işler verilirdi. Bütün bunlar daha önce yaşanmıştı zaten.

Ramazanda iş yerlerinin yemekhaneleri kapatılır, bakım ve tadilata girer. Yemek çıkartılmaz.

Askerde yaşananlar;

Askerlik de insanların toplu yaşam alanlarından birisidir. Burada mutlaka bir Ramazan geçirilir. Aleviler için burası da kolay değildir. Askerde özellikle er olarak yapanların yaşam alanlarından üst rütbelilerin fazla haberdar olmaması ve koğuşlarda yemekhanelerde yaşananlardan haberdar olmamaları sebebiyle ve ‘devrecilik’ diye de tabir edilen ilk önce gelenin üst olduğu bir sistemde altta kalanın canı çıkar. Hele üstte yer alan er ve onbaşı, çavuşlar Ramazan konusunda hassas ise durum daha da vahim olur. En kötü nöbet yerleri ile en kötü nöbet saatleri oruç tutmayana yazılır. Dayak olayı askerlikte eksik olmayan bir olgudur. Hatta dayak yemeyenin askerliği askerlikten sayılmaz diye bir söz dahi Askerler arasında ilke haline gelmiştir. Ramazan ayında da bu dayak olaylarında artış gözükmeye başladığı da başka bir gerçektir.

Kendi evinde yaşananlar;

Kendi evinde ne yaşanır demeyin, akşam evine gelip, yemeğini yeyip koltuğa uzanıp, şöyle televizyonun kumandasına bir basınca görüyorsun Ramazanın evinize kadar girdiğini. Hangisini açarsanız açın her kanalda ramazanla ilgili bir programa rastlarsınız. Ramazana özel yemek tarifleri, ramazan iftar ve sahur saatleri, iftar sofralarından haberler, Kuran ziyafetleri… Film mi seyrediyorsunuz? Fark etmez ya alt yazılarla ya da on dakika sonra yayınlanan reklâm arasında eksiklik gideriliyor. Reklâmlar bile ramazan propagandalarıyla dolu. Gazetelerde keza yine aynı hava, ramazan ekleriyle devam etmektedir.

Okulda yaşanan sıkıntılar;

Diğer ortak yaşam alanlarından birisi de okuldur. Son 20 yıldır okulda zaten ilkokul 4.sınıftan itibaren ‘Zorunlu Din Dersleri’ uygulaması var. Namaz kılma, Ramazan orucu tutma vb sünni inançların ne kadar da önemli ve gerekli olduğunu zorla ders olarak almaya başlarsınız. Sonrasını da ilerleyen yaşlarda uygulayarak yerine getirmelisiniz. Getirmediğiniz zaman başta ayrımcılığa tabi tutulacağınız kesindir. Tabi daha çok arkadaşlar arasında yaşananlar okul döneminde önemsenir. Ramazanda okulda bir dindarlık havası esmeye başlar tüm ülkede estiği gibi. Okul jandarması rolüne soyunmuş ve kökleri dışarıda olan reisler ortaya çıkar. Tehditler savrulur oruç tutmayanlara.

Lise yıllarındaydı sınıfta oturuyorduk Ramazan? ın ilk günüydü, herkes bir birine oruç olup olmadığını soruyordu, biz birkaç Alevi arkadaş birbirimizden haberimiz olmadan sıkıla sıkıla bu sorulara muhatap olmamak için kaçacak yer arıyorduk. Bir kız arkadaş arka sıramdan bana oruç olup, olmadığımı sormuştu, yanımdaki arkadaş solcu olduğumu ve oruç tutmadığımı, benim adıma şikâyet eder bir biçimde söyleyivermişti, sanki böyle bir soruyu bekler gibi. Kız arkadaş : “vah yazık” diyerek ve yüzünde bir acıma duygusuyla yüzüme bakmıştı. Bu da bana çok ilginç gelmişti.

Üniversite yıllarında yaşanan sıkıntılar daha farklıdır.

Orada artık bir siyasi bilinçle yapılır bunlar ve hemen hemen her yıl basına yansıyan bir olayla karşılaşırsınız. ‘Ramazan da oruç tutmayan öğrenci dövüldü’, ‘ırmağa atıldı ve öldürüldü’ haberleriyle.

Sokakta yaşananlar;

Ramazanda sokağa çıkan herkes, herkesin oruç olduğu kanısıyla hareket eder. Bütün sözler “şu mübarek ayda ….” diye başlar. Çiklet çiğnemek, sigara içmek, yemek yemek mümkün değildir. İçkili yerler kapalıdır. (hele küçük il ve ilçelerde) Açık birkaç lokanta vardır. Onların camları gazete kâğıtlarıyla kapalı ya da perde çekilmiştir. İçerde yemek yiyenler gözükmesin diye. Alışveriş yerlerinde herkes sizin oruçlu olduğunuz varsayımıyla hareket eder, kimse aksini düşünemez. Bir zeytin alacaksınız tadına baksanız, etraftakiler garip garip suratınıza bakar, sanki herkes oruç tutmak zorundaymış gibi.

Peki, bu Ramazan ayının Aleviler için hiçbir iyi yanı yok mu derseniz; vallahi İstanbul? da yaşayan bir Alevi olarak Ramazanı en çok iftar saatinde seviyorum. Yollar boş oluyor ve trafik derdi ortadan kalkıyor. İftara yetişmeye çalışanların hız ve hırçınlıklarını saymazsak.

Şimdi bu yazıyı okuyan bir Müslüman vatandaş: “yahu bu da ne diyor, tabi ki, böyle olacak bu ülkenin %99 u Müslüman” diye çıkışıverecektir.

Sevgili kardeşim senin o, %99 Müslüman kıstas içinde %30 Alevi bulunmaktadır. Yani bu ülkenin 3’de 1’i Alevi’dir. Çok abarttığımı düşünüyorsanız, hadi olsun 4 de 1 i diyelim. Bunlara ilaveten gayri Müslimler ve Ateistleri de sayarsanız, Ramazan orucu tutmayan ciddi bir kitlenin bu ülkede yaşadığı durum yukarıda özetlenmiştir.

Aşk ile

5 Ekim 2005

Ali KENANOĞLU

akenanoglu

alikenanoglu.net
Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu