Haberler

Kenanoğlu anlatıyor: Muharrem mateminde farklılıklara saygı

PİRYOL: Alevi inancında önemli bir yer tutan Muharrem yasında yaşanan farklılıkların eleştiri konusu edilmesine ilişkin görüşlerini paylaşan HDP İstanbul Milletvekili Ali Kenanoğlu, söz konusu eleştirilerin hakarete dönüşmesine ise tepki gösterdi.

Kenanoğlu, “Bütün bu tartışmalardan azade bir şey söylüyoruz, diyoruz ki, kimi bunu sadece Hz. Hüseyin’in yası için tutmak istiyorsa tutabilir. Benim gibi insanlar da Kerbela’dan bu yana sembolleşmiş mazlum ve mağdurlar adına bütün insanlık değerleri için canını kaybetmiş mağdurların, mazlumların yası olarak algılayabilir. Bunlara yönelik bir hakaret kavramı, eleştiri kavramı, bunu ananlara, bununla ilgili paylaşım yapanlara yoğun eleştiride bulunmak, asimilasyonculukla suçlamak son derece yakışıksızdır” ifadelerini kullandı. Kenanoğlu, eleştiri adı altında inançsal değerlere yönelik hakaretvari yaklaşımları eleştirerek, inançsal değerlerin bilimsel veriler üzerinden sorgulanmasının beyhude bir çaba olduğuna dikkat çekti.

Muharrem ayına yaklaşım farkları ve tartışmalar

Hz. Hüseyin’in Küfe’ye yolculuğunu Muharrem ayına denk getirdiğine vurgu yapan Kenanoğlu, şunları söyledi: “Muharrem ayı savaşılması yasaklanan bir aydır. İslam’dan önce böyle bir inanç vardır. Mitolojik olarak geçmişe dayandırılan bir inançtır ve Muharrem ayında kimi zamanlar oruç tutulması da İslam öncesine dayanır. Dolayısıyla Muharrem ayında kan akıtılmaz, savaşılma, insan öldürülmez. Yani, bu yasak İslam’dan önce de Kerbala vakasından önce de var. Kimileri buradan kalkarak aşurenin Nuh tufanından bu yana uygulanan bir inanç olduğunu ifade ediyor ve İslam ile alakası yoktur diyorlar. Diyebilirler de bunda bir sıkıntı yok. Kimisi bu şekilde inanır, İslam’dan önce nasıl inanılıyorsa inanabilir ve bu şekilde devam edebilir. Burada bir problem yok. Fakat bir kısım da şöyle diyor: “Hayır bu İslam’dan önce de vardı ama şimdi tamamen Kerbela’ya bağlandı ve Kerbela’nın yası olarak tutuluyor. Dolayısıyla biz Kerbela’nın yasını tutmayız, Hz. Hüseyin Şeriatçıydı, İslamcıydı ve bizimle bir alakası yoktur. Bu bir Şii propagandasıdır. Bundan dolayı da asla Muharrem’de oruç tutmamamız lazım. Böyle bir yas içinde olmamamız lazım” diye ifade ediyorlar.”

‘21 Mart’ın coğrafik ve tarihsel olarak bir önemi vardır’

Ali Kenanoğlu, tarihsel günlerin toplumsal farklı toplumsal kesimlerde farklı anlamlara gelebileceğine işaret ederek, konuya ilişkin görüşlerini ise şöyle sıraladı: “Aleviliğin İslamla ilişkisini kesmek ya da İslam olmadığını ispatlamak istiyorsanız bunu Hz. Ali’ye Hz. Hüseyin’e hakaret ederek yapamazsınız. Buradan kurduğunuz bir bağ sizi doğru yere götürmez. İnançların kendisinde olsa da olmasa da onlara eklenmiş bir takım gelenekler, inançsal değerler var. Ve bunlar devam ederler gelirler, kendi içinde başka anlam taşırlar. 21 Mart bizim coğrafyamız açısından nedir? Mezopotamya, Ortadoğu coğrafyası ve Orta Asya açısından baktığımızda yılbaşı günüdür. Gün dönümüdür, mevsim değişimidir ve bizim açımızdan da yılbaşıdır. Dolayısıyla 21 Mart’ın coğrafik ve tarihsel olarak bir önemi vardır. Bu önemden dolayı da kutsal olarak kabul edilir. Şimdi burada Kürtler ne yapmış, 21 Mart’ı Demirci Kawa efsanesi ile birleştirmiş. Demirci Kawa’nın zalim Dehak’a başkaldırısı ve Kürt halkının ulusal bilince kavuşması üzerinden bir buluşturma meydana getirmiş. Demirci Kawa’nın diye Dehak diye birileri yaşamış mı yaşamamış mı bu hikayeler olmuş mu olmamış mı biz bunu incelenmiyoruz. Bu mitolojik bir efsanedir ve 21 Mart ile buluşturulmuştur. Kürtler açısından da kutsal bir tarih olarak kutlanmaktadır.”

Alevilerde 21 Mart

Kenanoğlu Aleviler açısından 21 Mart gününe ilişkin olarak ise şunları söyledi: “Bizde de doğanın doğumu olarak 21 Nevruz cemleri yapılır. Şimdi yeni yeni insanlar da 21 Mart’ı Hz. Ali’nin doğumu olarak ifade ettiler. Şimdi edebilirler mi, edebilirler tabii ki. Sonuçta Hz. Ali kimi Aleviler için çok değerli ise Hz. Ali gibi birisi doğsa doğsa 21 Mart’ta doğmuş diyebilir. Buradan da 21 Mart ile Hz. Ali’nin doğumunu buluşturup buradan kendine tarihsel bir anekdot oluşturabilir. Bunlar yaşam içerisinde inançların tarihinde olan şeyler. Kerbela vakası da mazlumların ve mağdurların anıldığı, onların anısına yas tutulduğu bir tarihtir.”

‘Bunu eleştirmenin bir mantığı yok’

Kerbela’nın neden milat olarak alındığına yönelik eleştirileri ise Kenanoğlu söyle değerlendirdi: “Bunu ben milat olarak almıyorum. Bu yolun kurucuları Kerbela vakasını milat olarak almışlar. Ama ben Muharrem yasını sadece Kerbela şehitleri için değerlendirmiyorum. Dersim için de Maraş için de Sivas için de Roboski için de değerlendiriyorum. Bu topraklarda geçmişten günümüze mazlumların ve mağdurların anısına tutulan bir yas olarak değerlendiriyorum. Birileri sırf Aleviliği İslam’dan ayrı tutmak adına hakaret ediyorlar ve bütünüyle burayı eleştiriyorlar. Bunu eleştirmenin bir mantığı yok ki. Alevilikle İslam arasındaki farklılığı ortaya koyacaksanız bunun için fazlasıyla gerekçe ve malzeme var. Ne diye insanları birleştiren, biraya getiren ve kimimiz açısından da farklı anlamlar katabileceğimiz bir dönemi kötülemeye, karalamaya ve ortadan kaldırmaya çalışıyorsunuz. Nasıl ki, 21 Mart’a Demirci Kawa eklenmişse, Hz. Ali’nin doğumu ekleniyorsa, ben de Muharrem matemine, yas ayına, ocağımdan, Alevilikten, insanlık değerlerinden kaynaklı yaşanmış bütün mazlumların ve mağdurların yası olarak değerlendiriyorum.  Orucumu tutarken de matemimi yaparken de bu şekilde yapıyorum. Muharrem orucu matemden ne anladığınla alakalıdır.”

Yas tutmada farklılıklar olması doğal

Muharrem yasını tutmanın tek bir şekli olmayacağına vurgu yapan Kenanoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kimimiz açısından 12 gün boyunca su içmemek de matemdir. Kimimiz açısından et yememek de bir matemdir. Kimimiz için de hiçbir şey yememek bir matemdir. Evde bir yakınınız öldüğünde herkesin yas anlayışı farklıdır. Kimisi bir ay televizyon açmaz, kimisi 40 gün düğüne gitmez, kimisi bir yıl eğlencelere katılmaz. Yani bu yas tutma hali herkese göre değişir. Dolayısıyla biz Kerbela mateminden milat alarak, sembolik bir olaya alarak bugünlerde topraklarımızda, kültürümüzde, coğrafyamızda insanlık adına mazlumlar ve mağdurlar için bir matem, yas olarak kabul ediyoruz. Bu meseleyi sadece Hz. Hüseyin’e bağlayanlar var mıdır, buyursun bağlasınlar. Onlara saygı duyarım ve asla da itiraz etmem. Bunu yok sayarak bir yere varamazsınız.”

Alevi inancındaki Kerbela anmasına farklı yaklaşımlar

İnançların tarihsel süreç içerisindeki evrimine değinen Kenanoğlu tek düze yaklaşımların meselenin özünü kavramada yetersiz kaldığına dikkat çekerek şunları söyledi: “Bu inancın tarihine sonradan girmiş olsa bile ki, bu tarihin en az 500 yıl olduğunu söyleyebiliriz. Kimi verilere göre, Şah İsmail ile birlikte Alevi inancına Kerbela anması, 12 imamlar sevgisi girmiştir. Bu tartışmalıdır, bunun öncesinde olduğunu söyleyenler de var. Ama bütün bu tartışmalardan azade bir şey söylüyoruz, diyoruz ki, kimi bunu sadece Hz. Hüseyin’in yası için tutmak istiyorsa tutabilir. Benim gibi insanlar da Kerbela’dan bu yana sembolleşmiş mazlum ve mağdurlar adına bütün insanlık değerleri için canını kaybetmiş mağdurların, mazlumların yası olarak algılayabilir. Bunlara yönelik bir hakaret kavramı, eleştiri kavramı, bunu ananlara, bununla ilgili paylaşım yapanlara yoğun eleştiride bulunmak, asimilasyonculukla suçlamak son derece yakışıksızdır.”

‘Bunun bir asimilasyon olarak değerlendirmezsiniz’

İnançların uygulamadaki farklılıklarına saygı göstermenin “asimilasyon” olarak damgalanmasının dar bir bakıştan kaynaklandığına değinen Kenanoğlu, “Bir de bunu siyasetle kıyaslayanlar var. ‘HDP’lisin, HDP asimilasyonlara karşı mücadele ediyor, sen niye bunu yapıyorsun?’ Bir kere HDP’nin resmi bir Alevilik görüşü yok. HDP içerisinde inanların farklı farklı Alevilik görüşü olabilir. HDP’nin görevi Alevilerin hak mücadelesidir. Asimilasyon nedir? Zorunlu olarak bir topluma dayatılan bir şey varsa buna karşı mücadele ederiz. Buna karşı ben de mücadele ederim, mensubu olduğum siyasi parti de mücadele ediyor. Burada hepiniz Hz. Hüseyin için oruç tutacaksınız diye bir dayatma yok ki. Böyle bir dayatma varsa buna karşı hep beraber mücadele edelim. Hepiniz Muharrem’de oruç tutmak zorundasınız diye bir şey mi var? Varsa buna karşı da mücadele edelim ama ben anlattığım gerekçelerle Muharrem’i matem olarak kabul ederim. Kimisi de bunu sadece Hz. Hüseyin ile alır ve matem olarak kabul eder. Kimisi de hiçbir şekilde matem olarak kabul etmeyebilir. Herkesin inançsal farklılıkları vardır. Bunun bir asimilasyon olarak değerlendirmezsiniz” diye belirtti.

‘İnançlarda çokta bilimsel veriler aramayın’

İnançsal farklılıklara karşı hoşgörü göstermek yerine yermenin hatta hakaret etmenin doğru olmadığına vurgu yapan Kenanoğlu, şunları ifade etti: “Asimilasyon zorla dayatılan bir şeydir. Bizim eksik yaptığımızı düşünüyorsan kendince bilgilendirme yapabilirsin. Ama hakaret edemezsin. Kimilerinin kutsalına da hakaret ederek değil. En nihayetinde Hz. Ali’ye, Hz Hüseyin’e kutsiyet atfeden birçok insan var. Onların kutsalına hakaret etmek doğru bir şey değildir. Sen bunun kutsal kabul etmiyorsun diye ona hakaret etme hakkın yok. Bir başka şey ise sürekli bu işlerde bir mantık, bilim arıyorsunuz. İnançlarda çokta bilimsel veriler aramayın. İnançta 2+2=4 eder şeklinde bir açıklama olmaz. İnancın tasavvufi, mistik boyutu vardır. Söylemek istediğini anlatan mesaj boyutu vardır.”

‘Anlatılmak istenen Alevilikte kadının yeridir’

İnanışlarda yer alan anlatımlarda vurgulanmak istenen öze bakmak yerine sembolik anlatımların bilim dışı olduğunu ispatlamaya dönük çabaları eleştiren Kenanoğlu, kendi köyünden şöyle bir örnek verdi: “ Bizim köyde (Hubyar) Kılıçkesen diye bir yer vardır. Koca büyük taştır. Ora Hubyar Sultan’ın kendisine malum olur. Kendisini almaya gelecektir Osmanlı’nın askerleri. O da eşine (Gönül Ana) der ki, “bunlar beni almaya geliyorlar, onlar gelemden ben gideyim” der ve yola çıkar. Yola çıktıktan sonra bizim köyün yaklaşık 2 kilometre altındaki koca, genişçe bir taş vardır. Onun başına duru ve tahta kılıcını çıkartarak Ya Hızır diyerek taşa bir kılıç sallar ve taşı ikiye bölemez. Bir daha aynısını yapar ve yine bölemez, keramet gösteremez. Sonra de ben ne hata ettim.  Aklına gelir ve eşinden (Gönül Ana) rızalık almadığını düşünür ve köye geri döner. Sonra eşinin gönlünü, rızalığını alır ve ondan sonra yola çıkar. Ondan sonra tekrar taşın başına gelir ve tahta kılıcını çekip Ya Hızır diyerek taşa vurur ve ikiye böler. O taş şimdi bizim köyde ziyarettedir. Şimdi bunu dinleyenler şöyle der: “Buna mı inanıyorsunuz? Tahta kılıçla koca taş ikiye mi bölünür? Siz ne biçim mantıktan, bilimden yanasınız?” derler. Peki, bu mesele bir taşın tahta kılıçla bölünmesi midir? Burada anlatılan mesaj bu mudur? Hayır, bu değildir. Burada anlatılan mesaj –taşın bölünüp bölünmeyeceği inançsal bir şeydir- bir evliya, keramet edilen bir Pir dahi eşinden, eşitinden rızalık almadan, onun gönlünü almadan, o onay vermeden keramet gösteremez. Mesele budur. Burada anlatılmak istenen Alevilikte kadının yeridir.”

‘İnanırsan vardır inanmazsan yoktur’

Hristiyanlık üzerinden bir başka örnekle konuyu daha da açan Kenanoğlu, sözlerine şöyle devam etti: “Hristiyanlık dünyada kabul gören, kitlesel tabana sahip bir inanç. Hristiyanlıkta da farklı mezhepler, inançlar var ama hiç birisi Meryem Ana’nın bakireyken hiçbir erkekle ilişkiye girmeden çocuk doğurup doğurmayacağını sorgulamaz. Bu bir inançtır çünkü. İnanırsan vardır inanmazsan yoktur.”

‘Herkes sizin gibi inanmak zorunda değil’

İnanışlardaki mitolojik, sembolik anlatımları kendi bağlamından kopararak meselenin özünden uzaklaşmanın yarar sağlamayacağına değinen Kenanoğlu şunları söyledi: “Bir takım insanlar kalkıyor, Kerbela’yı, Hz. Ali’yi bilimsel veriler üzerinden değerlendiriyor. Bunlar tasavvuftur, mitolojiktir, sembolik anlatımlar vardır. Kırklar Meclisi hakikaten 40 kişiden oluşan bir mevzu mudur? Oradaki mitolojik anlatımı irdelememiz ve incelememiz gerekiyor. İnançlar doğrudan bazı şeyleri söylemez, toplumun anlayacağı ve kutsiyet atfedeceği şekilde örneklemelerle bu olayları anlatırlar ya da hayata sokarlar. Meseleleri biraz buradan anlamak ve anlatmak gerekiyor. Öbür türlü sadece hakaret etmiş oluyorsunuz. Sadece birilerinin inançsal değerlerine saldırmış oluyorsunuz. Bu Alevilik filan da değil. Herkes sizin gibi inanmak zorunda değildir. Aleviliğin temel değerleri var evet bunları koruyalım. Bu temel değerler üzerinden bunu değiştirmek, dönüştürmek isteyen varsa buna karşı çıkalım.”

‘10 Ekim’e sabitlemek yanlış olur’

Muharrem orucunun farklı tarihlerde tutulması üzerine ise Kenanoğlu görüşlerini şöyle ifade etti: “Kimi arkadaşlar da şunu söylüyor: Hz. Hüseyin’in ölüm tarihi 10 Ekim 680’dir bu tarihte orucu tutalım. Tutalım ama tam da anlattığım nedenlerden dolayı bir takım insanlar buna itiraz edecekler. Ben de şunu diyeceğim, ben bunu sadece Hz. Hüseyin’in ölüm yıldönümü için yapmıyorum ki. Ben bütün tarihimde Pirlerimin, Ulularımın kabul ettiği şekilde gelmiş, bugüne mal olmuş ve toplum tarafından da kabul görmüş bir matemi Hz. Hüseyin’den günümüze ya da onun öncesinde de insanlık tarihi içinde yaşamış bütün mazlumlar ve mağdurların yası olarak kabul ediyorum. Dolayısıyla bunu bir tarihe sabitlemek de doğru değil. Yazın ölen de var kışın ölen de var. Benim baktığım yerden bu tarihin değişmesi çok daha doğru. Çünkü kimi zaman ocak ayına kimi zaman şubat, mart’a denk geliyor. Kimi zaman yaza kimi zaman kışa denk geliyor. Aslında bütün bir 365 gün içerisinde yaşamını yitiren, ölüm yıldönümüne denk gelen mağdurların, mazlumların anılması bana göre daha yerinde olur. Bana göre bu tarihi 10 Ekim’e sabitlemek yanlış olur. Ama ben sadece Hz. Hüseyin için yapıyorum diyenler için bu tarih geçerli olabilir.”

‘Esas olan o sırra vakıf olmaktır’

Kenanoğlu Alevilik inancına bakışına dair ise son olarak şöyle konuştu: “Alevilik inancı başta olmak üzere bütün inançsal değerlerde her şey göründüğü gibi değildir. Biz Alevilikle ilgili ne diyoruz, Alevilik bir sırdır. Görünen ve gözüken şekliyle değildir. Esas Alevilik sır olandır. Esas olan o sırra vakıf olmaktır. Bütün cümle canlara ve o sırra sahip olanlara aşk olsun.”


Haber: PİRYOL

akenanoglu

alikenanoglu.net
Başa dön tuşu