Kenanoğlu: Türkiye’nin yarısı maden sahası!
Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Ali KENANOĞLU, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın 2022 yılı bütçe görüşmelerinde konuştu. Konuşmasında doğa talanına dikkat çeken Kenanoğlu, Türkiye’nin yarsının maden sahası ilan edildiğini ifade etti.
Konuşma tutanak metni ve videosu aşağıda yer almaktadır.
11.11.2021 tarihli PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
Konuşmacı: ALİ KENANOĞLU Seçim Çevresi: İSTANBUL
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, esasında bildiğimiz ve bizim sürekli dile getirdiğimiz bir tespiti Çevre Komisyonu Başkanı da buradan ifade etti “Çevre sorunları sanayi devrimiyle başladı.” diye ifade etti. Evet, biz bunu hep söylüyoruz. Sonuçta -çevre sorunları- sanayi devrimi dediğimiz aslında, kapitalizmin başlamasıyla birlikte doğa, insan yaşam alanları ve çevrenin bütün tahribatı başlıyor. Yani bu, para kazanma hırsı ve vahşi kapitalizm dediğimiz, bütünüyle ranta dayalı çalışma hayatı da doğaya, çevreye, yaşama bakış açısı da dolayısıyla çevreyi kirleten, tahrip eden bir sonuca eviriyor. Bütün uygulamalar, bütün sunumlar, bütün bu kitapçıklara baktığınız zaman, Bakanlığın bütün faaliyetlerine baktığınız zaman esasında altında bu yatıyor. Bu anlamdaki bir bakış açısından, bu hedeflerden vazgeçmediğimiz sürece doğayı da çevreyi de koruma imkânımız gözükmüyor.
Şimdi, burada Murat arkadaşımız da ifade etti. Yani örneğin, maden sahalarının ilanıyla ilgili olarak Kaz Dağları’nın yüzde 79’u, Tokat’ın yüzde 46’sı, Karaman’ın yüzde 55’i, Zonguldak, Bartın’ın yüzde 72’si diye sıraladı, ben tekrar etmek istemiyorum. Şimdi, başka ilginç bir şeyden bahsedeceğim bununla ilgili olarak. Bunlar TEMA’nın verileri, TEMA Vakfı’nın yayınladığı veriler. Peki, TEMA Vakfı bunları nasıl elde etmiş? Ya, ilginç, Tema Vakfı bunları para ödeyerek almış yani bu bilgileri para ödeyerek alabilmiş çünkü bunlar da bir ticari faaliyete dönüştürülmüş durumda ve siz ancak para ödeyerek bunları satın alabiliyorsunuz Bakanlıktan, MAPEG’ten. Yani Bilgi Edinme Kanunu kapsamında bu bilgiler size gelmiyor ya da milletvekilisiniz soru önergesine cevap verildi ancak bir liste gönderiliyor filan. Bunları parayla satın alıyorsunuz ve ancak o zaman bu bilgiyi ediniyorsunuz. Şimdi, 15 il için 200 binin üzerinde yani 300 bine yakın bir para ödediklerini ifade ediyor Tema Vakfı ve TEMA Vakfı’nın bu çalışmalarından dolayı da biz şimdi öğreniyoruz ki Türkiye’nin yarısı maden sahası ilan edilmiş. Bütün koruma alanları, ormanlık alanlar gibi birçok alanlar da, mera alanları özellikle tamamıyla madencilere tahsis edilmiş. Kapitalist anlayışın ve doğayı peşkeş çekme mantığının bir başka şekilde de devam ettiğini oradan görebiliyoruz.
Şimdi, diğer taraftan bu mantığın bir Kanal İstanbul Projesi var, aynı bakış açısının. “Maliyeti yok.” dediğiniz proje 80 milyon insanın sırtına 110 milyar liralık bedel yükleyecek, kanalla İstanbul’un nüfusu en az 1,5 milyon artacak, kanal yüzünden en az üç dört milyon kişilik trafik oluşacak. Kanal İstanbul Projesi’yle İstanbul susuzluğa mahkûm olacak, 8.500 yıldır var olan İstanbul, tüm tatlı su kaynaklarını kaybedecek, İstanbul’un en önemli su kaynağı Terkos Gölü tuzlanacak. Kanal İstanbul’un bitki ve hayvan soykırımı anlamına geldiğini ifade etmek isteriz. Bu proje yüzünden 23 milyon metrekare orman, 136 milyon metrekare çok verimli tarım alanı sonsuza dek ortadan kalkacak. Kanal İstanbul Projesi binlerce yıllık kent belleğine ihanet eden bir proje. 17 milyon metrekarelik sit alanı bu projeden etkilenecek, proje yüzünden Avrupa yakasında adaya dönüşecek kesimle Trakya arasında trafik 6 kara yolu köprüsüyle, 2 demir yolu köprüsüyle bağlanacak. Bu köprülerin her biri içinde geçiş garantilerini verilebileceğini hepimiz tahmin edebiliyoruz. Kazı nedeniyle ortaya çıkacak en az 2 milyon metreküp, İstanbul’un elli yıllık hafriyatına da eşit bir vaziyette. Bu projenin, aynı anda müsilajı yarattığı bir sonuç gibi, Marmara Denizi’nde balıkçılığı da etkileyecek bir sonucu var. Tabii, deniz salyası dediğimiz müsilajın da esasında bu kapitalist bakış açısının bir sonucu olduğunu görüyoruz.
Ergene Nehri’nin ne hâle geldiğini biliyoruz ve bu nehir Marmara’ya akıyor. Yine, burada bahsetmiş olduğumuz Nilüfer Çayı aynı şekilde kirletilerek Marmara’ya akıyor ve bütün etrafındaki fabrikalar, bu tesisler… Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bunlara sadece ne yapıyor? İşte, usule uygun davranmadıysa ceza kesiyor yani ceza kesmek yeterli mi oluyor? Yani ceza kestiğiniz zaman… “Bedeli öderseniz kirletirsiniz.” mantığı değil midir ceza mantığı? Böyle bir yöntemle de bu işler yürütülüyor. Dolayısıyla da deniz salyası denilen salyanın aslında kapitalizmin salyası olduğunu da çok net bir şekilde ortaya koymuş, görmüş oluyoruz.
Yine, bu madenler konusunda özellikle bu HES’lere değinmek isterim.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ – Yani son cümlelerinizi alalım. Bir iki cümle, buyurun.
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Tamam.
HES’ler şu anda yenilenebilir enerji kapsamında tutuluyor ancak HES’lerin artık yenilenebilir enerji kapsamında olmaması gerekiyor.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ – Süreniz bitmiştir.
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Çünkü tamamıyla betonu ve suyu tahrip eden, ortadan kaldıran bir projedir. Bu nedenle HES’lere de artık son verilmesi gerekir ve bunun artık yenilenebilir enerji kapsamında değerlendirilmemesi gerekiyor.
Teşekkür ediyorum.