Kenanoğlu: İş kazası değil, iş cinayeti
Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Ali KENANOĞLU, Amasra Maden faciası ile ilgili araştırma komisyonu raporu hakkında yapılan oturumda söz aldı. Komisyonda ODTÜ Maden Mühendisliği Bölüm Başkan Yardımcısı Profesör Doktor Nuray Demirel’in komisyon sunumunda kazaların yalnızca yüzde 2’si önlenemez, yüzde 98’i önlenebilir anlayışının artık günümüz teknolojik koşullarında, mevcut durumda tüm maden kazalarının önlenebileceğini belirttiğini belirten Kenanoğlu, “Kaza diye ifade edilen olayın tamamı önlenebilir durumda. İşte o nedenle biz buna ‘cinayet’ diyoruz” dedi.
Konuşma videosu ve tutanak metni aşağıda yer almaktadır.
Dönem: 27 Yasama Yılı: 6 Tarih: 6.04.2023 Birleşim: 86 Ham Tutanak Sayfası:81-
Konuşmacı: ALİ KENANOĞLU Seçim Çevresi: İSTANBUL
HDP GRUBU ADINA ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Evet, 27’nci Dönemin son yasama yılının son oturumundayız. Son zamanlarda, 27’nci Dönemin son döneminde acılı gündemlerle burada yer aldık ve kürsüde konuşmalar yaptık. Tabii ki bunların en başında 6 Şubat depremi var ve o depremin oluşturduğu acılar, o yaralar bunların üzerine burada çok söz kurduk ve 27’nci Dönemin son günlerini bu şekilde geçirdik.
Bugün son gün, son günde de yine başka bir acıyı, aslında ülkemizin başka bir gerçeği olan maden katliamlarıyla ilgili oluşturulmuş Komisyonun raporunu konuşuyoruz. Biz “Kaza.” demiyoruz ve bunun kaza olmadığını hepimiz çok iyi biliyoruz, bunlar bir katliamdır, bir cinayettir; bunu çok net bir şekilde ifade etmemiz gerekiyor.
Tabii, buraya gelmeden önce Türkiye’nin enerji politikaları açısından bir olayı değerlendirmek gerekiyor. Yani “Kömürün enerji politikaları içerisinde yer alması gerekir mi, gerekmez mi? Önümüzdeki süreç açısından bunun nasıl değerlendirilmesi gerekiyor?” Bir defa bunu konuşmak gerekir.
Tabii ki biz HDP olarak, doğayı, canlıları, yaşamı önceleyen bir yerden enerji politikalarının oluşturulmasının gerektiğini söyleyen parti olarak bir defa, bu “fosil yakıtlar” diye tabir ettiğimiz kömür ve benzeri enerji politikalarından uzaklaşılması gerektiğini ifade ediyoruz. Tabii, bunlar böyle, hani, akşamdan kalktın sabaha vazgeçebileceğin bir alan değil, bunu da biliyoruz yani ülkenin belirli bir kesimi, belirli şehirleri, belirli alanları geçimini bundan sağlıyor. Dolayısıyla, bu alanları terk etmek bir politik öncelik meselesidir, bunu gündeme alma meselesidir. Yani biz fosil yakıtlardan uzaklaşma meselesini ve Zonguldak başta olmak üzere, belli bölgelerde artık bu madencilik faaliyetlerinin, bu kömür madenciliği faaliyetinin sona erdirilmesini bir politik hat olarak önümüze koyduğumuz zaman, adaletli bir şekilde, buradaki insanların yaşamlarını idame ettirebilecekleri alternatif geçim kaynaklarını oluşturarak bu fosil yakıt alanına son vermemiz gerekiyor.
Şimdi, baktığınız zaman, şöyle bir gerçek var: Örneğin gayrisafi millî hasılada madenciliğin payı Amerika’da yüzde 5, Almanya’da yüzde 4, Kanada’da yüzde 3,7, Avusturalya’da yüzde 8,5, Rusya’da yüzde 22, Şili’de yüzde 8,5, Güney Amerika’da yüzde 6,5, Brezilya’da yüzde 3 ve Türkiye’de ise yüzde 1 ama buna rağmen, bu ülkeler arasında maden katliamlarında yaşamına yitiren insan sayısına baktığınız zaman bunların en önünde gelen ülkeyiz. Şimdi, gayrisafi millî hasıladaki yeri bu kadar az olan bir üründen, bir kaynaktan niye bu kadar çok can kaybına yol açılıyor? Tabii ki bunun nedeni tedbirlerin alınmaması, gerekli önceliklerin yerine getirilmemesi. Bu Komisyon ilk defa kurulan komisyon değildi, burada depremle ilgili komisyon kurulduğunda da söylemiştik komisyon üyesi olarak, daha önceki kurulan komisyonlarda çok detaylıca bilgiler var. Soma maden katliamından sonra kurulan komisyonun yapmış olduğu önermeler yerine getirilmiş olsa -111 tane önerme var onların içerisinden- belki de bu yaşamış olduğumuz Amasra maden katliamı ve benzeri facialar, katliamlar, cinayetler bir daha oluşmayacak yani bu kadar açık sebepler var. Ama buna rağmen bir politik tercih olarak buralardaki gerekli yatırımların yapılmasının öngörülmesi, buralardaki yatırımları yapmayan maden ocaklarının kapatılması tercih edilmeyip tam tersine, ne pahasına olursa olsun, neye mal olursa olsun, insan yaşamıysa insan yaşamı, “Bu bir fıtrattır, bu bir kaderdir.” deyip bunun üzerinden bu ocakların çalışmasını sağlamak ve oradaki kömürü, madeni, işte neyse hangi madense bunu çıkarmayı önceleyen bir yerden bir politik hat oluşturulduğu zaman sonuç böyle oluyor. Yani insan yaşamını, canlıları, doğayı değil, sermayeyi ve onun kazanımını, kazançlarını öncelediğiniz zaman sonuç buna yol açıyor.
Şimdi, Komisyonda Orta Doğu Teknik Üniversitesi Maden Mühendisliği Bölüm Başkan Yardımcısı Profesör Doktor Nuray Demirel’in 3 Kasım 2022 tarihinde Bartın’ın Amasra ilçesinde meydana gelen maden kazasının Meclis Araştırması Komisyonu sunumunda şöyle diyor: 1920’lerde kabul edilen kazaların yalnızca yüzde 2’si önlenemez, yüzde 98’i önlenebilir anlayışının artık günümüz teknolojik koşullarında, mevcut durumda tüm maden kazalarının önlenebileceğini belirtiyor. Yani 1920’lerde deniliyor ki “Ya, yüzde 2’dir bu kazaların önlenememe oranı, ya yüzde 2’si önlenemez, yüzde 98’i önlenebilir.” Ama 2022’lere, 2023’lere geldiğiniz zaman gelişen teknolojik koşullarda bu madenlerde yaşanılan, “kaza” diye ifade edilen olayın tamamı önlenebilir durumda. İşte o nedenle biz buna “cinayet” diyoruz ve bu cinayetin bir faili var yani bu cinayeti işleyen, işleten ve buna göz yumanlar var. İşte önceki konuşmacımız Sayın Kemalbay da ifade etti, ya bir defa Komisyon Başkanına itirazımız vardı, bunu dile getirdik, ifade ettik. Kendisinin Bakanlığı döneminde meydana gelmiş kazalar var -yani bu, işte tırnak içinde kaza- bu katliamlar var. Ki Soma yaşanmış en büyüğü ama buna rağmen bunlarla ilgili herhangi bir sonuç alıcı işlem de yapılmamış. Sayın Komisyon Başkanı şöyle bir konuşma yapmış örneğin, Soma faciasının yaşandığı dönemin Enerji Bakanı olarak kendisi de facianın sorumluluğuna işaret etmiş: “Bu, benim ve Bakanlığımın mahcubiyetidir. Bunlar tabii afetlerden değil, kusurlardan oldu.” ifadesini kullanmıştır. Yani esasında meselenin bir tabii afet olmadığını kendisi de biliyor. Tabii “kusur” denilen mesele tartışmalı bir meseledir; kusurda denetim eksikliği olursa, ortaya konulan tespitler yerine getirilmezse, incelemelerin gereği yerine getirilmezse buna kusur mu denir? Bu, kusur olması tabii ki bizim açımızdan mümkün değil.
Tabii, biz, bu Komisyonun çalışmaları esnasında… Bir defa bütün Komisyon çalışmalarında klasik bir usul var; herkes geliyor, sunum yapıyor, biz de dinliyoruz, tabii, sorularımızı soruyoruz ve ondan sonra da alan çalışması var; bütün bunlara katıldık biz HDP milletvekilleri olarak, 2 arkadaş olarak katıldık. Burada komisyonlarda şunu da gördük açıkçası: Yani katliamın sorumluluğu neredeyse hani orada yaşamını yitirenlere atılmaya çalışıldı. Örneğin, bunu TTK’nin sunduğu raporda çok net gördük yani TTK, kendisi bir iç rapor düzenlemişti, bu raporu sundu ve diyor ki burada: “Yer altı çalışmalarında dinamit patlamalarını yapmakla görevli olan barutçu kişilerin hatalı uygulamalar yaptıkları ve patlamanın bu sebeple gerçekleşmiş olması üzerine kuruludur.” Yani esasında Amasra maden faciasının sorumluluğu tümden 2 barutçuya yıkılıyor ama biz orada gördük, yerine gittiğimizde de gördük. Aileleri gezdik, aileleri ziyaret ettik, onlarla ilgili de görüşlerimi aktararak bitireyim konuşmamı. Şimdi, bir defa, bizi kabul eden aileler vardı, bir de kabul etmeyen aileler varmış yani onu öğrendik orada. Yani bazı aileler hiçbir şekilde kabul etmiyorlar çünkü niye? Yani iktidarı sorumlu görüyorlar. O nedenle “Sizinle konuşacak bir şeyimiz yok, hesabını verin.” diyorlar yani öncelikle. Dolayısıyla bizimle Komisyon heyetini hiç kabul dahi etmeyen aileler var. Onun haricinde kabul eden ailelere bir heyet olarak gittik. Her partiden vekil arkadaşlarla ailelere başsağlığı dilemek hem de onların sorunlarını dinlemek açısından gittiğimizde şunu çok net gördük yani bir aile şunu söyledi, dedi ki: “Madendeki en -hani o çavuş mu derler, onbaşı mı- görevli kimse artık, ondan tutun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a kadar herkes bu katliamdan sorumludur.” Herkesin sorumluluğu var kendi oranı içerisinde çünkü bu göz göre göre gelen bir katliamdır. “Çocuklarımızın ölümünden hepiniz sorumlusunuz.” diye ifadede bulundular, çok açık. Ve bir aileye gittik, gittiğimizde -hani isim vermeyeceğim tabii ki- görüştüğümüz aile, AKP’nin ilçe yöneticilerindenmiş -kendileri- ayrıyeten orada ve biraz deştik meseleyi. “Ne oldu, ne bitti, sizin görüşünüz ne? Hani bir daha bunlar olmasın diye biz bu çalışmayı yürütüyoruz.” üzerine görüştüğümüzde şunu söylediler: “Çok net bir şekilde liyakatsiz kişilerin torpille buraya atanmasıdır bu çocukların ölümünün nedeni.” dediler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ KENANOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum Başkanım.
BAŞKAN – Buyurunuz.
ALİ KENANOĞLU (Devamla) – Yani bunu bizzat oradaki AKP yöneticisi söyledi. Yani aileler hani ilk etapta bizi karşıladılar, hani mutlu oldular filan ama biraz sohbet ettikten sonra içlerini dökmeye başladılar ve hepsi aslında bunun bir katliam olduğunu ve bu katliamın sorumlusunun en alttan en yukarıya kadar bütün yönetim kadrolarının olduğunu ifade ettiler.
Bir başka mesele de sendika tartışmasıydı ve oradaki işçiler tümüyle bütün oradaki hataların, eksikliklerin, yanlışlıkların sendika tarafından bilindiğini, sendikaya iletildiğini, ailelerin dahi bildiğini ifade ettiler ve şunu söylediler, tam da bizim Komisyonda yapmış olduğumuz tartışmalardaki gibi: Bir sendika ağalığı ve bir sarı sendika işletim sistemi Türkiye’de maalesef iktidarın da desteklediği bir yönetim olarak uygulanıyor. Buradan kaynaklı olarak bu bir katliamdır, bu bir cinayettir ve sorumluları hesap vermelidir. (HDP sıralarından alkışlar)