Cemevleri’ndeki Fotoğraflar, Resimler ve Eşyalar
Cemevlerin’deki Fotoğraflar, Resimler ve Eşyalar
Cemevlerindeki resimlere, eşyalara siyasi bir çerçeve dışından bakarak yaşadığım birkaç olayı paylaşayım dedim.
Cemevlerimizin temeli atıp duvarlarını örmeye başladığımızda ilk yaptığımız işlerden birisi buralara resimler asmak oldu. Bu resimler öyle kimsenin inisiyatifi ya da tercihiyle oluşturulmuş bir şekilde değil de vatandaşın aldığı, bulduğu hatta ne bulduysa getirip asmasıyla olmuştur.
Cemevini yapan canlar bu yapım esnasında dişinden tırnağından ne arttırdıysa buralara aktardı. Verecek parası pulu olmayanlar iş gücünü ortaya koyarak çalıştı. (Birçok örneğe şahidim)
İnşaat kendini gösterip derme çatma bir oda haline geldikten sonra da buralara eşya gelmeye başladı. Kim ne bulduysa getiriyordu. Hatta bir ara biz bu işe bir son verelim dedik. Çünkü Cemevi eskici ve hurdacı dükkanına dönmeye başladı. Eski halılar, minderler, döşekler, koltuklar, çekyatlar, eski dolaplar, evlerdeki eski vitrinler. Eşyasını yenileyen herkes eskisini cemevine getirmeye başladı. Dedim ya hurdacı dükkanı gibi oldu cemevi. Sonra bu işe son verdik. Kimse eşya getirmesin dedik. Eşyaları da ayırıp hurdaları attık. O hurdaların atıldığı gören vatandaş tepki göstermeye başladı. O eski halısını, minderini, vitrinini, dolabını, koltuğunu orada göremeyen vatandaş tepki gösteriyordu. Hatta Yönetimin onları satıp parayı cebine aşırdığını iddia edenler bile oluyordu. Bunları yaşadık. Bunlar hemen hemen her cemevinde de yaşandı.
Gelelim Fotoğraf ve Resimlere;
Eski ve/veya hurda eşyalarda yaşananların aynısı resimler konusunda da yaşandı. Eline resim alan geldi. Bizimle yani Alevilikle bağ kurabildiği, kendince kıymetli saydığı her kişinin- figürün resmini taşıdı Cemevine. Neredeyse duvarlarda boşluk kalmadı desem biraz abartılı olsa da yaşanan durumu iyi tarif etmiş olurum.
Her duvarda Hz. Ali- Hz. Hüseyin – Hace Bektaş – Pir Sultan – Atatürk – Türk Bayrağı – Ne yazdığını bilmediğimiz Arapça harflerle yazılmış sözler – yazılar – anlatımlar öyle bir doldu ki ne yapacağımızı şaşırdık. Gelen resimleri tabloları bizim asmamıza da gerek yoktu bu resmi getiren vatandaş eline çiviyi ve çekici alıp boş bir duvar bulup oraya asıyordu. Sonra bir düzenleme yapalım dedik.
(Bu sonra dediğim birkaç gün ya da birkaç ay sonra değildir. 1-2 yıl sonrasıdır)
Bu düzenleme esnasında cemevi bölümünde (ibadethane bölümü) hangi resimlerin kalması, semah odasında, kurs odalarında, yönetim odasında, koridorlarda, yemekhanede, konferans salonunda hangi resimlerin olmasının daha uygun olacağı üzerinden bir kanaat geliştirerek eldeki resimleri serpiştirdik. Yine kıyamet koptu. Bizi (Yönetimi) Hz. Ali’nin resmini kaldırdırmakla bile suçladılar. Çünkü odanın her duvarında bulunan resmi teke indirmiştik. Diğer duvardan kaldırdık diye bu suçlamaya maruz kaldık. Tabi bu Atatürk resmi konusunda da yaşandı. Oysa Atatürk resmi de duruyordu ama ibadet kısmından kaldırıp, idari birime asmış ve resim sayısını teke indirmiştik.
En çok tartışma yaratan hatta itişip kakışmalı tartışmaya neden olan ise Hünkar Hace Bektaş Veli ile ilgili bir soy şeceresi idi. Şii inanç eğilimi taşıyan bir üyemiz bir kartona basılı ve kesinlikle eski ve tarihi bir özelliği olmayan bir soy şeceresini çerçeveletip Cemevinin giriş duvarına asmıştı. Bu çerçeveli yazıyı kaldırmak için bir yıl adeta savaşım yaşadık. Fiziki itişmeler bile yaşandı.
Bir cemevi ziyaretimizde, cemevinin duvarında Atatürk’le birlikte bir grup asker fotoğrafı vardı. Yanımdaki arkadaşlardan birisi bu resimdekinin Atatürk’ü yanında duranın Dersim Katliamının sembol ismi Abdullah Alpdoğan olduğunu söyledi ve” nasıl bunu asarlar” diye tepki gösterdi. İşin doğrusu ben Abdullah Alpdoğan’ın fiziki halini tanımam. Doğrulatmak için başka kişilere sorduk “evet o “ dediler. Cemevinin başkanını çağırdık, sorduk. “Ben ne bileyim üyemizin birisi getirip astı” cevabını aldık. Bu kişinin dersim katliamcısı Abdullah Alpdoğan olduğunu söyledik ve resmi hemen kaldırmalarını talep ettiğimizde; “olmaz, kaldıramayız, şimdi o üye ile kavga ederiz, daha sonra bakarız” cevabını aldık.
Başka bir Cemevinde ise tamda kamuoyunda Aşık Veysel’in “Takkeli Heykeli” tartışması yaşanırken cemevinin duvarında “Takkeli Aşık Veysel resmi” vardı. Bir fotoğraf değil, çizimdi. Yetkili arkadaşlara söyledik neyse ki hemen kaldırdılar.
Cem evlerimizin nasıl aşamalardan geçtiği ile ilgili yaşanmışlığın konu ile ilgili birkaç örneğini aktardım. Halen yapım aşamasındaki cem evlerinde bu sorunlar yaşanmaktadır. Bu sorunlar sadece resim ve eşyalarda değil bizzat mimaride de yaşanan sorunlar vardır. Belki başka bir zaman da onları aktarırız.
Ali Kenanoğlu
İstanbul – 16.12.2011