Fehmi Koru’nun Dede’si
Fehmi Koru’nun Dede’si
Cami cemevi tartışmaları ve bununla ilgili yazılıp çizilenleri hayretle okudum. Birçok kişi bu konuya kıyıdan köşeden değindi. Malum medya yazarları bu projeye övgüler dizerken, projenin mimarlarını da yere göğe sığdıramadılar.
Bana en ilginç geleni de 28 Şubat döneminin mağdur gazetecilerinden Fehmi Koru oldu. Fehmi Koru yazısında, İzzettin Doğan’ı şu cümlelerle adeta kutsadı; “İzzettin Doğan, uluslararası üne sahip bir hukuk profesörü olması yanında, Alevi kesim için en önemli soy ağacına mensup bir ‘dede’… Baba tarafından 12 İmam soyundan Ağuiçen Ocağının, anne tarafından Baba Mansur Ocağının günümüzdeki temsilcisi… Kendi hiyerarşileri içerisinde tereddütsüz en üst makamda kabul edilen biri…”
İzzettin Hoca’nın hukuk profesörlüğü için laf edecek değilim, kendi meslek alanındaki durumunu meslektaşları değerlenilebilir. Ancak biz bu hukuk profesörünün Alevilerin haklı mücadelesi için iç hukuk ve uluslararası arenada açmış olduğu tek davanın devletten para isteme davası olduğunu biliyoruz. Bu dava da 2005 yılında açılmış, bütçeden pay isteme davasıdır. Başka bir davası da yoktur. Zorunlu din dersleri, Alevi köylerine cami yapılması, nüfus cüzdanlarındaki din hanesi, Alevi dergahlarının Alevilere iade edilmesi, Hacı Bektaş Dergahına biletle girilmesi, Sivas-Çorum-Maraş, Madımak Katliamı davası gibi Alevilerin yürütmüş olduğu hak mücadelelerinin hiçbirisinde bu hukuk profesörümüzü görmek mümkün değildir. Bu konularda açılan ve yürütülen-kazanılan davalar diğer örgütlerimize veya bu örgütlerimiz ile çalışma yapan kişilerimize aittir.
Bunun dışında Fehmi Koru’nun bahsettiği Baba Mansur ve Ağuiçen Ocağının günümüzdeki temsilcisi sözü ise hayli komedi, çünkü İzzettin Hoca’nın dedelik hizmeti yürüttüğü görülmemiştir. Soydan dolayı kendisine dede diyenler olmakla birlikte bu dedeliğin, inançsal bir karşılığı yoktur. Sadece sıfat olarak kullanılmaktadır. dede-analık bir hizmet makamıdır. 12 hizmetten biridir. Hayatında hiç posta oturup hizmet yürütmeyen, dara durup ikrar vermeyen, ikrar almayan, görgüden sorgudan geçmeyen, görgü sorgu yapmayan bir kişi için bu söylenemez. Tabii Alevi inancını aslından çıkartıp başka bir yere koyanlar için durum belki de böyle yürüyecektir. Ne de olsa devlet memuru dedelik yolda, devlet memuru dede, ikrarını ve darını kedisine parayı verenlere verip, eli, icazeti devletten alıp postu kapacaktır.
İşin en ilginç tarafı da İzzettin Hoca’nın her dönemin ‘makbul Alevisi’ olmasıdır. 12 Eylül sonrasının en makbul Alevisi İzzettin Doğan, Kenan Evren’in işaret ettiği Turgut Sunalp’li Milliyetçi Demokrasi Partisinin kurucusudur. 28 Şubat döneminin en sağdık Alevisidir. Şimdi ise AK Partinin ve Fetullah Gülen Hoca Efendi’nin sadık dostu ve bu dönemin de makbul Alevisidir.
Böyle gariplikler biz de mi oluyor acaba bilemiyorum. 28 Şubat ile AKP dönemini ve Gülen Cemaatini karşılaştırınca insanın aklı almıyor. İzzetin Hoca’nın 28 Şubat’ta kendi televizyonunda yaptığı konuşmalar ve TV’sinin yayınları bilinmektedir. Hoca’nın tayfası, -cumhuriyet mitinglerinde bayrak sallarken biz, bu darbe çığırtkanlığıdır diye karşı çıkıyor ve akabinde marjinal Alevi ilan ediliyorduk. Çünkü biz o zaman da bugün de demokrasiden yana koyuyorduk tavrımızı.
Bugün de AK Parti anlayışına ve zorbalığına karşı çıkıyor ve demokrasi ve gerçek laikliği talep ediyoruz. Rüşvet ya da lütuf değil hakkımızı talep ediyoruz. O yüzden biz hep makul değil marjinal Alevi oluyoruz. Bizim atalarımız Baba İlyas, Hece Bektaş, Pir Sultan, Kalender Çelebi, Hamdullah Çelebi, Hubyar Sultan bunlarda kendi döneminin marjinalleriydi. O dönemin makbul Alevileri kim miydi? Hızır Paşa diye sembolleşmiş kişiliklerdi ki çoğunun ismi cismi tarihin çöplüğünde kaybolup gitmiştir.
Evrensel Gazetesi / 19 Eylül 2013