Demokratlığın terazisi
Meral Akşener’in partisinin adının Merkez Demokrat Parti olacağı söylenince aklıma bu demokratlığın nasıl bir şey olup nasıl bir şey olamayacağı geldi. Kime sorsanız kendisini demokrasiye bağlı demokrat bir kişi olarak görüyor. Partiler dersen keza hepsi öyle MHP hatta AKP yöneticileri bile partilerinin demokrat olduğunu söylüyorlar. Yaşadığımız ortak vatanda bizden farklı olan etnik, inançsal, cinsel ve sınıfsal toplumlar bulunmaktadır. Bir kişinin demokratlığının terazisi karşıtının haklarına nasıl baktığıyla ölçülür. Yani bir Alevi’nin demokratlığının ölçüsü Sünni Müslüman’ın inanç, ibadet ve taleplerine hangi kapsamda bakmasıyla belirlenir. Örneğin Hacı Bektaş Dergahı Alevilere teslim edilsin derken Sünni cemaatlerin dergahlarına yasakçı bir bakış açısıyla yaklaşıyorsanız sizin demokrat bir bakış açısına sahip olduğunuzdan söz edemeyiz. Bu aynı şekilde başörtüsü ve başka bir çok konu ile ilgili söylenebilir.
Bir Türk’ün demokratlığı Kürt’ün, Kürt’ün demokratlığı Türk’ün, Sünni Müslüman’ın demokratlığı Alevi, Hristiyan ve de ateiste bakışıyla ilgilidir.
Biz yaşamımızda demokratlığı elden bırakmazken acaba kendimizi hiç demokrasi terazisine çıkarttık mı, karşıtlarımızın gerçeğine nasıl bakıyoruz, onların haklarına, taleplerine nasıl bakıyoruz, kabul ediyor muyuz, savunucu oluyor muyuz?
Yaşadığımız ortak vatanda bizden farklı olanlara kendimiz mi bir hak belirliyoruz, yoksa kendilerinin gerçekleri üzerinden oluşan haklarını mı kabul ediyoruz? Yani bir Sünni, Alevi’ye bir tanım yapıp bu tanım üzerinden mi haklar belirliyor, yoksa Alevinin kendi tanımını ve talebini kabul mu ediyor?
Bir Türk, Kürt’e bir tanım ve bu tanıma uygun bir sınır mı belirliyor, yoksa Kürt’ün kendi gerçeği üzerinden kendisinin oluşturduğu tanımı mı kabul ediyor? Bütün bu soruları yaşadığımız ortak vatanda bulunan tüm etnik, inançsal, kültürel, ideolojik ve cinsiyet kimlikleri için çoğaltabiliriz.
Demokrasinin terazisi karşındaki kişi ya da grubun haklarına nasıl baktığındır, ancak bizdeki başka bir sorun da karşındaki grubu tanımlama sorunudur. Yani herkesin karşısındaki için bir tanımı vardır ve bu tanım üzerinden oluşturduğu kabul edilebilir de bir haklar listesi.
Oysa demokratlık bu değildir, demokratlık tüm bireylerin, grupların, toplumların, cemaatlerin, ulusların kendi kendilerini tanımlamaları ya da hiç tanıma gerek duymadan yaşadığı gerçekliğin kabulüdür. Ortak vatanda, ortak yaşamı bu farklılıkları birlikte oluşturacaklar olan ise tüm bu kesimlerin dahil olmasıyla yapılacak olan ortak yaşam sözleşmesi yani anayasadır.
Kürt’ün Laz’ın Çerkes’in kendi ana dilinde eğitim hakkını reddetmek, sırf Kürt kendini yönetmesin diye bütün demokratik ülkelerde bulunan yerinden yönetimi reddetmek, özerk yönetim yapısını bölücülük olarak görmek, çok dilli, çok cinsiyetli, çok inançlı bir ülke olmayı ülkenin bekası gibi gerekçelerle yok saymak demokratlık olmadığı gibi tam da demokratlığın tersine bir yönetim anlayışıdır. LGBTİ cinsel kimliğine sahip kişilerin taleplerini görmezlikten gelip, dahası onları “sapkın” ilan ederek demokrat olamazsınız. Alevinin inancını kendisinin belirlediği, beyan ettiği şekilde kabul etmeyip kendinizin belirlediği size göre makul Aleviliği ve Alevi’yi kabul ederek demokrat olamazsınız.
Demokratlığın terazisi bellidir ve sizin yapmanız gereken amasız, fakatsız bu terazide kendinizi tartmanızdır. Kürt’ün ana dilinde ibadet hakkını, Alevinin ibadethanesinin resmiyette kabulünü yok saydıktan sonra istediğiniz kadar kendinize “ama, fakat” bulabilirsiniz bulmasına da, o “amalar”, “fakatlar” sizin demokrasi terazisinde dibe vurmanıza sebep olacaktır.
08 Eylül 2017
Ali Kenanoğlu/Evrensel Gazetesi