Kimlik siyaseti fobisi
Kimlikler üzerinden siyaset yapılması hep eleştirilen bir siyaset tarzı oldu, bu siyaset tarzının insanları ayrıştırdığı, böldüğü, kutuplara ayırdığı söylendi hep. Hani haksız da değiller bunu söyleyenler. Ancak işin ilginç tarafı ise kimlik siyasetini yapmayıp Türkiye partisi olduğunu iddia edenler ile ulus siyaseti yaptığını söyleyenler bu kimlik siyasetinin daniskasını yapmaktadırlar.
Bir bütün olarak cumhuriyet tarihi boyunca bizzat cumhuriyetin kabul ettiği etnik ve inançsal kimlik dışında kalan tüm kimliklere yönelik böyle bir baskılanma yaşanmış ve yaşanmaktadır. Türkiye’de Türkiye siyaseti ve ulusal siyaset yapmak demek aslında hakim olan etnik kimliğin ve hakim olan inancın kimliğinin siyasetini yapmak demektir.
Türkiye cumhuriyetinin tüm yasaları Türk ve devlet sünniliği kimliği üzerinden oluşturulmuştur. Bundan kaynaklı olarak da diğer kimlikler yok sayılmış, baskı, inkar, asimilasyon ve imhaya tabi tutulmuştur. Zaman zaman birilerinin bu kimlikler üzerinden bu kimliklerin yaşadığı zulümler ve haksızlıklar üzerinden siyaset yapması ise “Kimlik siyaseti yapmayın” baskılarıyla susturulmuştur.
Egemen etnik ve inançsal kimliğin siyasetini yasaların verdiği avantajlar ve güçle yapanlar toplumun geniş kesimlerine de bu kimlik siyaseti fobisini ezberletmişlerdir. Bunun karşısında aynı kefeye sokulmasa da sosyalist-komünist kesimlerin sınıf siyaseti yaklaşımları da bu kimliklerin özgürlük mücadelesini bu alanda baskılayan önemli bir unsur olmuştur.
Şimdi bu ezber bozulmaya başladı. Halkların Demokratik Kongresi (HDK) bizzat siyasetini bu kimlik siyaseti üzerinden, ancak kimliklerin üstünlüğü ve/veya birbirlerine tahakküm kurması üzerinden değil, bizzat bu yok sayılan, imha ve asimilasyona tabi tutulan kimliklerin ortak mücadele ile birbirlerinin kimliklerine sahip çıkarak bir bütün olarak demokratik bir toplumun oluşturulması üzerinden kurgulayarak yola çıktı.
HDK sadece etnik ve inançsal kimlikleri değil, aynı zamanda erkek egemen toplum ve devlet yapısından kaynaklı olarak ayrımcılığa uğramış, katledilmiş kadın ve LGBTİ bireylerin mücadele yapısı olarak kuruldu. Bütün bunların yanı sıra HDK’nin önemli bileşenleri ise emek ve sınıf mücadelesi yürüten sosyalist yapılardan oluşmaktadır.
Yıllarca zorunlu din dersleri, Diyanet İşleri Başkanlığı gibi kurumların olduğu Türkiye’yi laik olarak tanımlayıp bizzat adına da Türk laikliği dedikleri bu ‘çakma Laikliği’ Alevilere ezberletip bu çakma laikliğin bekçisi yaptılarsa aynı şekilde farklı etnik ve inançsal kimlik mensuplarına da bu ‘kimlik siyaseti fobisi’ni ezberlettiler.
Kendileri egemenliklerini sürdürmek, çirkin politikalarını, inkar, asimilasyon ve imhalarını sürdürmek için bu kimlik siyasetinin daniskasını yaparken biz “Alevi, Kürt, Laz, Çerkes, Süryani, Êzidi, Ermeni” dediğimizde bizi “Kimlik siyaseti yapan milliyetçi, şovenistler” olarak baskıladılar.
Nasıl ki Aleviler artık sokaklarda “Türkiye laiktir laik kalacak” sloganı atmaktan vazgeçip “Türkiye laik değildir, laik olacak” sloganını atmaya başladıysa onlarca yılın ezberinden kurtulduysa bu “kimlik siyaseti fobisi”nden ve bu fobiyi kullanan partilerden de kurtulacaktır.
Hızır yoldaşımız olsun…
30 Ocak 2015
Ali Kenanoğlu / Evrensel Gazetesi