Devlet ve AK Parti, Alevilerin CHP’li olmasından memnun
Devlet ve AK Parti, Alevilerin CHP’li olmasından memnun
Emre Ertani, Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği’nin yayımladığı Alevilere yönelik Hak İhlalleri Raporu’ndan yola çıkarak, dernek başkanı Ali Kenanoğlu’yla Alevilerin taleplerini ve onlara yönelen ayrımcılıkları konuştu.
EMRE ERTANİ
[email protected]
Ocak ayının son gününde, Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği tarafından 2013 yılında Alevilere yönelik yapılan ayrımcı uygulamalar ve yaşanan olayların derlendiği Hak İhlalleri İzleme Raporu yayımlandı. Alevilerin sistematik olarak güvenlik eksenli bir fişlemeye tabi tutulduklarını ve bu uygulamaların devam ettiği tespitinde bulunan rapora göre, Alevilere yönelik tecrit ve baskıların oluşturulması, İstanbul’da yapılan 3. köprüye Yavuz Sultan Selim isminin verilmesi ve askeriyede Alevilere hakaret ve şüpheli asker intiharları 2013 yılında yaşanan hak ihlallerinin birkaçı. Bu rapordan yola çıkarak, Türkiye’deki Alevilik algısını, Alevilerin taleplerini ve onlara yönelen ayrımcılıkları dernek başkanı Ali Kenanoğlu’yla konuştuk.
-
Türkiye’de çok faklı görüşlerde Alevi sivil toplum örgütleri var. Siz Alevilerin ne kadarlık bir kısmını temsil ediyorsunuz?
Aslında Türkiye’de çok farklı görüşlere sahip Alevi örgütlenmesi olduğu doğru değil. Bu da yaratılmış bir algı. Alevilerin demokratik taleplerini görmezlikten gelen sistemin uydurması. “Bir sürü Alevi kurumu var, hanginizi dikkate alalım?”, “Bir sürü Alevilik var, hangisine göre düzenleme yapalım?”, “Aranızda anlaşın da gelin” gibi ipe un serme taktikleri sergileniyor. Oysa Aleviler, taleplerinin büyük bir kısmında hemfikirler ki; bu, Alevi çalıştaylarında görüldü.Bir kısım Alevi örgütlenmeleri, Alevi Bektaşi Federasyonu ve bu federasyon etrafında toplanan (Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı, Pir Sultan Dernekleri, Alevi Kültür Dernekleri v.b) kurumlardır. Bunlar ‘demokratik Alevi örgütleri’ diye de tanımlanıyorlar. Biz de bu kurumlardan biriyiz. Diğer taraftan da, Cem Vakfı merkezli Alevi Vakıflar Federasyonu ve o federasyon etrafında toplanan kurumlar bulunuyor. Yani, öyle söylendiği gibi çok parçalı değiliz.
Bu kurumların hiçbirisi, biz tüm Alevileri temsil ediyoruz ya da şu kadar kısmını temsil ediyoruz iddiasında değil. Bizler, Alevilerin talepleri doğrultusunda hak ve demokrasi mücadelesi veriyoruz. Sözlerimiz ve taleplerimiz, Alevilerin ezici bir çoğunluğunda kabul görüyor ve onlar, mücadelemize destek oluyorlar.
-
Alevilerin CHP ile olan ilişkisi konuşulduğunda sürekli ‘Stockholm sendromu’ndan mustarip veya ‘celladına âşık’ diyen çevreler var. Alevilerin CHP’ye bakışı nedir?
Açıkçası bunlar, tepeden bakan, insafsız ve hakaret içeren söylemler. Aleviler-CHP ilişkisi, 1970’lerde Ecevit’in ‘ortanın solu’ söylemiyle Türkiye’deki tüm demokratik kesimlerin CHP’ye oy verdiği dönemde başladı. Öncesi yok. 1980 darbesinden sonra ise, Aleviler kurulan Sosyal Demokrasi Partisi (SODEP)-Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) içerisinde yer almışlardır ki, Kürt siyasetçiler de bu partilerde siyaset yaptılar. Daha sonra SHP’nin Deniz Baykal’ın yönetimindeki CHP’yekatılmasıyla birlikte, Aleviler de burada yer almaya başladılar. Alevilerle CHP arasında yaşanan sıkıntılı birliktelik, bu dönemde başladı. Ancak yüzde 10 barajının getirdiği daralma, Alevilerin burada sıkışmasına neden oluyor. Bu yüzde 10 barajı yüzünden, Aleviler, CHP’ye ve CHP siyasetine mahkûm oluyorlar. CHP de bunun farkında olduğundan Alevileri çantada keklik görüyor. Bunun dışında, HDP-BDP çizgisinde siyaset yapan azımsanamayacak sayıda Alevi var. Özellikle HDP’nin birçok il-ilçe yöneticisi Alevi. Diğer siyasi yapılar içerisinde de Alevi sayısı az değil.
Bunun yanı sıra, Alevi tabanının büyük çoğunluğunun CHP’ye oy verdiği gerçeğini de görmezlikten gelemeyiz. Aslında bu, 1990’lı yıllarda devletin Alevi politikasının bir sonucu. Devlet, hatta AK Parti iktidarı da, Alevilerin CHP’de kalmasından hayli memnun. Alevilerin daha muhalif yapılarla, özellikle de Kürt siyaseti ile birlikte olması, devletin ve hükümetin korkulu rüyası. Aleviler CHP’den koparsa, bu kopmayla birlikte sola yönelim artacak ve Aleviler, daha keskin ve daha etkili muhalif yapılara kayacaklar. Devlet ve iktidarlar bunu iyi biliyorlar, bu nedenle de orada yaşanacak bir kopmanın tedbiri hemen alınıyor.
-
Türkiye’de kimlik mücadelesine destek verenlerin Aleviler için de mücadele verdiğini düşünüyor musunuz?
Bu konuya rahatlıkla “Evet” cevabı veremiyorum. Türkiye’de yüzyıllara dayalı bir ‘Alevifobi’ var. Bu Alevifobi toplumun her kesimine sirayet etmiş durumda. Bugün kimlik siyaseti yapan birçok topluluk içerisinde, Alevilere yönelik önyargılar ve ötekileştirici söylemler, düşünceler çokça bulunmakta. Kimlik siyaseti yapanlar Aleviliği bir inançsal kimlik olarak kabul etmediği gibi inanç olarak da anlamaktan uzak duruyorlar. Oysa birçok Alevi, kendileri için birincil kimliğin Alevilik olduğunu söylüyor. Çünkü herhangi bir siyasetin davasını yürütmeyenler için, ne Kürtlük, ne de Türklük kendilerini tanımlayan bir kimlik değil, onlar kendilerini var eden ve kendilerini tanımlayan tek kimliğin Alevilik olduğuna inanıyorlar. Ancak kimlik mücadelesi günümüzde sadece etnik kimlikler üzerinden yürütülmekte ve öyle kabul edilmekte.
-
Hükümet belli dönemlerde ‘Alevi açılımı’ yapıyor ve bu anlamda adımlar atıldığını/atılacağını dile getiriyor. Bu konuda Aleviler ne düşünüyor? Örneğin AKP hükümeti döneminde “Alevilerin şu sorunu çözüldü” diyebileceğiniz bir konu var mı?
Açılımlar çok konuşuldu, birçok çalıştay, toplantı ve yemekler düzenlendi. Ancak hiçbirinden somut bir adım veya sonuç çıkmadı. İki adım attık dediler, bunlardan birisi Madımak Oteli’nin kamulaştırılması, diğeri ise din derslerine Alevilik ünitelerinin konulması. Bu iki konu da, başlı başına sıkıntılı olarak duruyor. Madımak Oteli’ni kamulaştırıp, Madımak Katliamı için de bir anı köşesi yaptılar. Yapılan anı köşesine katliamda hayatını kaybeden canlarımızın isimlerini astılar. Ancak aynı anı köşesine Madımak Oteli’ndeki canları katletmek için otele giren, ancak yaşamını yitiren iki kişinin ismini de birlikte yazdılar. Bu durumun kendisini, Alevi toplumu ve Madımak Katliamı’nda yaşamını yitiren canların aileleri, kendilerine yapılmış bir hakaret olarak görmekte ve asla o anı evine ziyarette bulunmuyorlar.
Bir diğeri ise din derslerindeki Alevilik konuları. İlkokul 4. sınıftan lise 4. sınıfa kadar 8 yıl boyunca haftada iki saat din dersi veriliyor. Bu 8 yıl içerisinde, sadece iki ünitede Alevilik işleniyor ve bu iki üniteden biri de lise son sınıfın son ünitesinde bulunuyor. Yani fiilen okulların kapandığı döneme denk geliyor. Ayrıca bu dersleri yine Sünni din öğretmenleri veriyor. Şimdi biz bunlara olumlu adım mı diyelim?
-
Yayımladığınız raporda da yer alan bir noktadan devam edelim. Aleviler askerlik görevlerini yaparken ne tür sıkıntılar yaşıyorlar?
Aleviler tüm toplu yaşam alanlarında özellikle de devlet otoritesinin olduğu tüm alanlarda sorun yaşıyor. Kışlalarda inançsal olarak tüm düzenlemeler Sünni inancına göre yapılıyor. Her kışlada mutlaka cami-mescit bulunuyor. Bu amaçla kullanılan bağımsız bir mekânın olmadığı kışlalarda ise mescit olarak ayrılmış bölüm bulunmakta.
Ramazan ayında tüm nöbetler ve yemekler Ramazan orucuna göre düzenleniyor. Ancak bunların hiçbiri, Alevilik ve diğer inançlar açısından yapılmıyor. Türk Silahlı Kuvvetleri, tüm askerlerin Sünni olduğu gibi bir kabul içerisinde. Yine geçen yıllarda askerlik görevini yaparken ölen, şehit olan Alevi askerler için düzenlenen resmi törenlerin camilerde yapıldığını, bu amaçla cenazelerin askeri yetkililerce cemevlerinden adeta kaçırılarak camilere götürüldüğüne tanık olduk. Askeriye de şüpheli asker intihar vakaları içerisinde çokça Alevi askerin bulunması da dikkat çeken başka bir konu.
-
Kimlikteki din hanesine Alevi yazılması ne ölçüde talep ediliyor? İslam yazılması sizce ayrımcılık mıdır?
Alevi olup da, Aleviliği İslam’ın dışında bağımsız müstakil bir inanç olarak gören Aleviler var. Bu kişilerden Sinan Işık, geçen yıllarda nüfus cüzdanındaki din hanesine Alevi yazılmasını talep etti ve dava AİHM’ye kadar gitti. AİHM, bu konuda davacı Alevi vatandaşı haklı bulmuş ve din hanesinin kaldırılması ya da Alevi yazılması kararı verdi. Ancak gereği yapılmadı.
Örneğin benim kimliğimde de din hanesinde ‘İslam’ yazıyor. Ben çocuğumun okullarda okutulan zorunlu din dersinden muaf tutulması için dava açtığımda, benim karşıma delil olarak kimliğim kondu. Yani “Alevilerin de İslam dininden olduğu, bu yüzden davacı Ali Kenanoğlu’nun da kimliğinde İslam yazmaktadır” dendi. Bu açılardan baktığınızda bir ayrımcılık yaşanmakta.
-
Raporda, “2013 yılında önceki yıllara nazaran Aleviler üzerinde çok farklı bir algı çalışması yürütüldü” deniyor. Bunun nedeni nedir?
Bu algı, Aleviler ve terör ilişkisi üzerine yapılan bir algı çalışmasıydı. Bizim gibi demokratik olmayan ülkeleri yönetenler için her zaman tehlikeli bir unsur gerekmekte. Bu bir dönem azınlıklar, bir dönem komünistler, son dönemlerde de Kürtler oldu. Şimdi Kürt sorununda yaşanan gelişmeler nedeniyle sürecin olumlu gideceği varsayımıyla Kürtlerin de bu yaftadan kurtulacağı gözüküyor. O halde ülkemize yeni bir tehlikeli ‘terörist’ topluluk gerekiyor. Bunun da ‘Aleviler’ olacağına yönelik 2013 yılında çokça emare sergilendi. Başta Başbakan olmak üzere AK Parti ve devleti yöneten kişilerden ve hükümet yanlısı birçok yazardan bu yönde yazılarla ve sözlerle karşılaştık. Tabii yukarıda söylediklerim dışında Ortadoğu’nun yeniden şekillenmesi, Suriye savaşı ve inançlar üzerinden yürütülen siyasetin öne çıkması da, bu ülkeyi yönetenler açısından Alevilerin ‘terörist’ olarak damgalanması ihtiyacını doğuruyor.
-
Suriye’de devam eden mevcut durum hakkında Aleviler ne düşünüyor?
Aleviler, Suriye’de yaşananları büyük bir endişeyle izliyorlar. Şüphesiz ki, Suriye’nin demokratik bir ülke olması ve yöneticilerinin de demokratik yöntemlerle belirlenmesi gerekmekte. Alevilerin bu konuda asla farklı bir düşünceleri olmadı. Fakat Suriye’de Baas rejimini devirmek için mücadele veren muhaliflerin başından beri Aleviler için takındıkları tavır, Alevilerin kabul edeceği ve destekleyeceği bir tavır değil. Birçok muhalefet sözcüsü (ÖSO dâhil), Suriye’de yaşanacak bir rejim değişikliği sonrasında yaşanacak bir Alevi katliamını önleyemeyecekleri kaygısını dile getirdiler. Zira Halep bölgesinden muhaliflerin katliamlarından kaçan çokça sivil Alevi aile, Türkiye’ye kaçtı. Maalesef ki, bunlar hükümet tarafından da sahiplenilmeyerek sokaklara terk edildiler. Bir kısmına cemevlerimiz sahip çıktı.
Aleviler, Suriye’de akan kanın bir an evvel durmasını, ateşkesin sağlanmasını, Suriye’ye dışardan giren çetelerin burayı terk edip göç eden halkın yurtlarına dönmesinin sağlanması ve demokratik seçimlerin yapılmasını istiyorlar.