15 Temmuz Cumhuriyeti
Mecliste görüşülmekte olan anayasa değişikliğinin sıradan bir anayasa değişikliği olmadığının herkes farkında; hem savunanlar hem de karşı çıkanlar. Bu anayasa değişikliği aslında bir değişiklik değil sil baştan Türkiye Cumhuriyetini yeniden kodlamak üzerine kuruludur.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş aşamasında yapılan mücadele (Kurtuluş Savaşı) ve oluşturulan Meclis ve Anayasa (1921 Anayasası) çok Milletli ve çok kültürlülüğü hazmeden bir anayasadır. Ülke kurulup kurucu aktörler yerine oturduktan sonra oluşturulan 1923 Anayasası “Tek dil, tek din, tek millet” esasına dayalı bir anayasa olarak kurgulandı.
1921’deki anayasada bulunan Türkiye Devleti tanımı 1924’de yapılan değişiklikle Türk Devleti haline dönüştürüldü. Bu durum sadece kağıt üzerinde dönüştürmeyle kalmadı, tekçi anlayış devletin tüm uygulamalarına sirayet etti ve ülke bu tekçilik yüzünden hep bölünme korkusuyla yaşadı. Baskıcı, zulümcü, inkarcı, imhacı ve asimilasyoncu bir devlet karşısında direnen, kalkışan ve itiraz eden bir toplum da varlığını sürdürdü.
Bu tekçi anlayışın zaman zaman rayından çıktığı görülünce hemen devletin derin yapıları harekete geçip darbe dediğimiz müdahaleyi gerçekleştirdiler.
Bu sefer iki darbe ile birden karşı karşıya aldık. İlk darbe 15 Temmuz’da Fethullahçılar diye bilinen kişi ve kurumların kendilerini destekleyen devlet içerisindeki zihniyetle birlikte kalkıştıkları darbe ki bu erken deşifre oldu ve engellendi.
İkinci darbe ise siyasal İslamcı ve Türkçülerin Recep Tayyip Erdoğan nezdinde yaptıkları ittifakın darbesidir. Bu darbe 20 Temmuz 2015’den beri yürürlüğe konan bir darbe süreci olup başkanlık sistemiyle sonuçlanacaktır.
Bu darbe mevcut devlet yapısını korumak için değil yeni bir devlet oluşturmak için yapılmakta olan bir darbedir. Bu darbeyle yeni bir devlet, yeni bir ulus, yeni bir sistem planlanmaktadır. Yeni devletin ihtiyaç duyduğu kurtuluş savaşı 15 Temmuz’dur. Yeni devletin ihtiyaç duyduğu başkomutan Tayyip Erdoğan’dır. Yeni devletin hedeflediği insan tipolojisi 15 Temmuz’da sokağa çıkanlardır.
Bu nedenle T.C. yasalarının şehit olarak kabul ettiği tüm şehitlerin en yücesi ve en ayrıcalıklısı 15 Temmuz şehitleri kabul edilmiştir. Bağlanan maaş ve ödenen tazminatlar ile diğer ayrıcalıklar da bu öneme göre düzenlenmiştir. O nedenle ülkenin önemli yerlerine 15 Temmuz ismi verilmektedir. O nedenle sürekli bir 15 Temmuz kahramanlığı yaratılmaktadır, hemen akabinde belgesel filmler, kahramanlık öyküleri yayımlanmaya başlamıştır.
Kurtuluş Savaşı bile 15 Temmuz karşısında hafife alınmış ve bu nedenle de Kurtuluş Savaşı’nın sonucu olan Lozan Barış Antlaşması tartışmaya açılmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti devleti hızla bir 15 Temmuz cumhuriyetine dönüştürülmektedir. Bunun son aşaması başkanlığa yani tek adam dikta yönetimine geçiştir. Bu yönetim tarzı kurgulanan 15 Temmuz devletini oluşturacaktır. Bu devlet T.C.nin hedeflediği Sünni-Türk modelini yeterli bulmayıp kendilerinin hedeflediği Muhafazakar Sünni Türk Ulus modeli üzerine kurulu bir toplum mühendisliği hamlesini hızla uygulayacaktır. Bu modeli kabul etmeyen yani asimilasyona direnenlerin üzerinde yoğun baskılar ve katliamların yaşanacağı günlerle karşı karşıya kalınacaktır.
Geçmiş 93 yılda “tekçi ulus” modeli kimseye huzur, mutluluk, ekonomik refah getirmemişse kurgulanan bu yeni tekçi model de kimseye mutluluk, huzur ve refah getirmeyecektir. Zulmün olduğu yerde kargaşa ve huzursuzluk kaçınılmazdır. Muhafazakar Sünni Türklerin mutlu, özgür ve refah içerisinde yaşadığı ülkeler özgürlüğün, eşitliğin, hak ve hukukun işlediği, insana, doğaya ve tüm canlılara değer veren demokratik ülkelerdir. Muhafazakar Sünni Türklerin mutlu, huzurlu ve refah içerisinde yaşadıkları ülkeler bu saydığım özellikleri eksiğiyle gediğiyle uygulamaya çalışan Avrupa ülkeleridir; Asya, Afrika ve Arap ülkeleri değildir. Sünni Türk çoğunluk bu gerçeği görmelidir ve geleceğini ona göre belirlemelidir.