Hubyar & Sıraç

Hubyar – Sıraç Toplumu sözlüğü

Hubyar – Sıraç Alevilerinde kullanılan kelimeler tarafımızdan derlenip sözlük haline getirilmektedir. Gördüğün eksiklikleri olmayan kelime ve deyimleri tarafımıza iletmenizi rica ediyoruz.

ALİ KENANOĞLU


SÖZLÜK

Abu: Yaşlı kadınlara hitap şekli .

Ağmak: Yükselmek, çıkmak

Ahpun: havyan gübresi.

Al: Hile , kırmızı

Alaf: Hayvan yiyeceği. kurutulmuş ot ve saman için kullanılır.

Alışmak: Yanmak, tutuşmak.

Aktaracak: Sacdaki yufkayı çevirmekte kullanılan alet

Alma: Elma

Anadut: Dirgenin üç çatallısı.

Arbul: Nisan ayı

Ateş gaymak: Ateş yakmak.

Ava: Baba.

Ağuz(ağız): İnek ve koyunların doğum yaptıktan sonra verdiği ilk süt

Nabal: Günah, suç.

Badal: Merdiven.

Badaşık: Sağılan sütlerin sıra ile hergün birine verilmesi, sıra ile süt toplama

Barkaç: Süt sağılan, ayran konan, saplı küçük helki

Bayaktan: Biraz önce, demin.

Beleki: Emi. (Ocağın ıssız gala beleki..)

Belemek: Bebeği kundaklamak.

Bekitmek: Sağlamlaştırmak.

Behni veya Betni: Ahırlarda, içinde hayvanların yemini yediği ahşap yalak.

Bıldır: geçen sene.

Biçik: Dana. Bisokum: Küçücük, azıcık.

Boyna: Sürekli.

Böğrülce: Fasulye.

Buymak: Üşümek

Bünğelek:  Büyükbaş hayvanların, bir tür sineğin rahatsız etmesinden kurtulmak için çılgınca koşması.Bünelek sineği.

Cecim :Keçi kılından örülmüş örtü

Ceğ: Çakıl taşlarından daha büyükçe kaya parçalarının topluca bir yerde yığılmış hali.

Celep : Babayiğit ,iri

Cemek:  Öğenderenin alt kısmına takılan ve sabandaki toprağı temizlemeye yarayan spatula benzeri demir parçası.

Cerek: Çit çekmek için kullanılan orta kalınlıkta  kesik ağaç

Cıbır: Çıplak .Parasız pulsuz, yoksul.

Cılga: Keçi yolu.

Cinak: Tırnak.

Cışmak: caymak

Cibelmek: Böbürlenmek, kendini övmek.

Cicik: Meme

Coruk: Zayıf, güçsüz.

Cöher: Kutsal sayılan ziyaret yerlerinden ve türbelerden alınan toprak

Cudam: Beceriksiz, güçsüz, görgüsüz kimse.

Culuk :Hindi

Cücük: Civciv.

Çalkama: Ayran.

Çalmak: Sürmek, vurmak.. Bir diğer anlamı yoğurt yapmak için sütün mayalandırılması.

Çalmar: İçine koyun ve kuzuların konduğu, açık havada, etrafı çitle çevrili yer

Çamdu: Toprak damlı evlerin tavanı. (Çamdudan toprak dökülüyor.)

Çaput: İşe yaramaz bez parçası, parça bez..

Çara : İneklerin çiftleşme zamanı salgısı

Çatılı: Bağlı, kurulu, doldurmak. (Ataşı çattım ki, yalanu çamduya çıkıyo valla, gel de ısınak)

Çebiş: Oğlak. Çeten: Kağnıya saman taşımak için takılan büyükçe sepet

Çetene: Çam kozalağı

Çedene: Kuzuların boğazına süs olarak takılan ve elma ağacından yapılan işlenmiş ahşap.

Çepil: Geveze.

Çıtna: Serçe parmağa denir.

Çiğin: Omuz.

Çimmek: Yıkanmak

Çinik: Tahıl ölçmekte kullanılan 5 kg.lık teneke kap.

Çipil: Yeni çıkmış ağaç fidanları, bodur ağaçlar..

Çöğdürmek: İşemek.

Çördük: Ahlat, yabani armut.

Çöte: Fasulye sırığı.

Çul: Kıl veya yünden yapılan yaygı.

Dadanmak: Yarar, çıkar amacı ile veya alışkanlıkla bir yere sık sık uğramak.

Dağan: Cicim ve çul dokurken kurulan üç uzun sopadan oluşan düzenek.

Dağlamak: Kızgın demirle yapılan damga.

Dastar: Sofranın altına serilen bez, sofra bezi.

Değnek: Sopa.

Devah: Kutsal yerleri ziyaret etmek

Dığıl: Koyun, keçi gibi hayvanların zeytin şeklindeki dışkısı.

Dirgen:  Ot ve samanı karıştırmak, aktarmak için kullanılan genellikle ağaçtan yapılan ucunda uzunca iki çatalı bulunan alet.

Dolaklık: Kışın ayak bileklerine sarılan ve yünden yapılan giysi.

Dolukmak: Gözü dolmak, ağlamaklı olmak.

Döğmek: Dayak atmak.

Dulda: Kuytu

Duvak: Gelinlerin düğün törenlerinde başlarına giydikleri, konik başlık..

Düğe: Henüz inek olmamış, 1-2 yaşında dişi sığır.

Düğü: İnce bulgur

Dürmeç: Köy ekmeğinin arasına çökelek konularak rulo haline getirilmesi, bir nevi ekmek arası..

Dürülmek: Bükülmek, toplanmak.

Ebe: Nine, anneanne, babaanne.

Ebemkuşağı: Gökkuşağı

Ecük: Az. (Ecük öte getsene)

Ede: Abi. Eğin: Omuz.

Eğiş: Hamur keseceği.

Eğlemek: Alıkoymak, yolundan koymak, durmak, kalmak.

Eğleşmek: Duralamak.

Eğrek: Duraklama yeri

Eliböyük : Ayı

Ellaham: Herhalde.

Eme: Babanın kız kardeşi için kullanılır. Hala

Emen: Çocuk oyunlarında korunan yer, kale.

Emmi: Amca. (Ahmet emmi, babam seni çağırıyo)

Erinmek: Üşenmek.

Essah: Doğru, gerçekten.

Evmek: Acele etmek.

Eyeğü: Kaburga. (Eyeğülerim ağrıy)

Fehim: Bir işe eli yatkın olma, becerikli, uz. Anlayış, anlama.

Ferek: Kuyruksuz koyun. Kıvırcık koyun.

Ferik: Piliç,

Fırdolayın: Çepeçevre.

Galuk: Evde kalmış, evlenememiş kız ve erkekler için kullanılır.

Garez: Kin.

Gaybet: Gıyabında konuşmak.

Gayım: Sağlam, sıkı.

Gayitlenmek: Hazırlanmak.

Gece kuşu: Yarasa.

Gelenü: Gelincik

Gercük: Tatsız tuzsuz konuşan.

Gevmek: Ağzında çiğneme

Gınnoğ: Kedilerin kızışması.

Gırmaşmak: Hareket etmek.

Gidişmek: Kaşınmak

Gişi: Erkişi, koca

Gölük: Eşek.

Gön: Deri.

Göğ: Yeşil

Gömbe : Bir çeşit ekmek

Gövermek: Yeşermek

Göynek: Kadınların elbiselerinin altına giydikleri işlemeli uzun giysi.

Gumacuk : Göze ,burunun içine girerek larva bırakan sinek(Gözüme gumacuk sıçtı )

Gübür: Süprüntü, pislik.

Gücük: Kısa , Gücük Ayı :Şubat ayı

Güğüm: İçinde su ısıtılan kap

Güman: Şüphe, merak.

Gümanlı: Karışık, dalgalı, zanlı, şüpheli.

Gümanlanmak : Hamile kalma

Gümen: Kuşku.

Güymek: Sabretmek.

Habire: Şu anda, pasa.

Hacat: Araç gereç, veya vazgeçme

Hagarer: daha ,devamlı

Hakut: Hastalıklı, zayıf hayvanlar için kullanılır.

Hamança : Dağarcık ,yemek konulup bele sarılan torba

Hampa: Biri ile kronik düşmanlık.

Hark: Su yolu.

Hasut: Fesat. Hayat: Hol, büyük giriş.

Hayikdiye: Biraz önce

Hele hüle: Az buz değil..

Heleki: İyi ki.

Helik: Küçük taş parçası.

Helki: Su taşımak için kullanılan kap. Genellikle bakırdan yapılır ve kalaylanarak kullanılır.

Helle:Un Çorbası.

Heri: (Yürü heri, niye benim yok mu?)

Herg: Sürüldükten sonra bir yıl dinlendirilen, nadasa bırakılan tarla

Hevlek: Tarla veya bostanda dikilmiş sıra düzeni

Heybat: Çirkin, kaba, . (Heybat bir oğlu var. Sede kurttan kulağı eksik)

Hezen: Kesilmiş büyük ağaç

Hıcır :Ufak tefek ama haşarı( hıcır tosun )

Hıllak :Sesi boğuk kimse

Him: Temel ,temel kazısı.

Höllük: Beşik çocuklarının altına serilen toprak. (Höllük eledim)

Ilıncak: Hamak

Irızsuz: Namussuz.

Işkın: Ağaçların bir yıllık sürgünü. Filizi

Işmar etmek: Gizlice; kimse duyup görmeden biriyle işaretleşmek.

İdara: gaz lambası

İliç: Çam ağacının özsuyu

İlistir: Kevgir İptin: En önce, ilk olarak

İşgefe: Buğday unundan yapılan ve sacta pişirilen yufka benzeri ekmek

İşlik: Gömlek.

Kada: Kaza, bela

Karakış: Aralık ayı Karış vermek:

Beddua etmek. Katık: Ayran. (Bir tas katık olsa da içsek)

Kavil: Söz.

Kaygana: Sahanda yumurta.

Kayıl olmak: Kabul etmek, inanmak.

Kelem: Göbekli lahana.

Kelp : Köpek

Keltek: Ufak tefek, tıfıl

Kemçük: Sivri dudaklı

Kepenek: Kelebek

Keşik: Sıra. Nöbetleşe yapılan işler için kullanılır.

Kıran: Ölüm, öldüren, katil

Kırılmak: Ölmek,

Kısnak: cimri.

Kiraz: Haziran ayı

Kiren: Kızılcık ağacı

Kirik: Sıpa Kov: Ardından konuşma, dedikodu.

Kovmak: Koşturmak. (At kovdum) Diğer bir anlamı uzaklaştırmak.

Koytuk: Oyuk (daşın koytuğuna girdi )

Kozak: Kozalak

Kömeç: Ebegümeci.

Kömüş: Manda, camız

Körsü: Köstebek

Kös: Kapı sürgüsü (sürgülü kilit)

Köseği: Ucu yanık odun

Külek: İçine yağ, çökelek vs konan küçük ahşap kutu.

Kürümek: Kürek veya sıyırgı ile kar, toprak gibi şeyleri iterek temizlemek.

Lağlanmak: Birini kötülemek için yaptığı bir şeyi çarpıtarak taklit  etmek..

Loğ: Damlardaki toprağı sıkıştırmak için kullanılan ve taştan yapılan çok ağır silindir.

Mahana: Bahane, sebep. (Bi mahana bulur)

Makat: Gündüzleri sedir olarak oturulan, geceleri ise üzerine yatak serilerek yatılan yer. Divan

Malamat: Berbat ,kötü,

Maşlak: Kalın pardesü, palto

Mayıl olmak: Meyletmek, sevmek, gönül vermek.

Mazu : Kağnılarda iki teker arası dingil

Mehel: Uygun, denk, yerinde.

Mehelsime: Önemseme.

Mengürde: Kağnılarda

Metel: Bilmece.

Mıdara: Emaneten, lanettayn.

Mıh: Çivi.

Mısmıl: Doğru, düzgün

Mıyahat olmak: Göz kulak olmak, korumak.

Mucur: Tahıl ölçmekte kullanılan 2-2.5 kg.lık teneke kap

Modul:    Hayvanları yönlendirmek için kullanılan sopanın (öğendere) ucuna çakılan çivi.

Muhanet: Hayırsız, vefasız

Muşmuk: yumruk

Müşkül: Çözümlenmesi güç şey

Naçar: Çaresiz, zavallı. ( Sede naçar bacım, neydiyim?)

Narpuz: yabani nane

Niza: Kavga

Oynaş: Dost, sevgili .

Öğendere:     Öküzleri yönlendirmekte kullanılan uzun, ve

ucunda çivi (modul) bulunan sopa

Öğürsemek: İneğin çiftleşmeye hazır olması durumu. (İneğimiz öğürsemedi bu sene..)

Ökseği: Ucu yanmış, hatta yanar halde uzun odun..

Örüm: Gece yarısı davarın otlatılması

Palaz: Eski kilim, çul vs.

Partal: Palavra

Pasa: Birşeyin, sürekli ve şu anda bile yapıldığı durumlar için kullanılır. (Pasa söğüyor)

Pata: Patates

Peğ : Yıkılmış ev yeri

Pehlüke: Fabrika ( pehlüke un)

Pesgudan : Yoğurt ve unun  pişirilerek yapıldığı çorbalık malzeme

Peş : Arka

Peşgir: Havlu

Pırtı: Elbise.

Pinnik: Kümes

Pöçük :Elbisenin ucu

Pörtlek : Gözleri iri ve dışarıda olan

Pür: İğne yapraklı (çam) ağaçların yapraklı kısımları

Rüsvay: Küçük düşme, rezil olma

Sacrak :Ocaktaki tencere veya sac ile ateş arasına

konulan genellikle üç ayaklı demir gereç

Saçu: Düğün hediyesi olarak verilen koyun, kuzu

Sadır: Çiş.

Sahtiyan: Muşamba

Sal: Tabut

Salak: Kışlık için yığılmış ot yığını

Salakana: başı boş gezen..

Samboğu: Kağnıda öküzün boynunu zelveye sokunca

bağlanan ince örgülü ip

Samurtlamak: Korkuyla sıçramak, (özellikle uykudan sıçramak)

Saya: Üç etekli entari. Diğer bir anlamı kışın oynan bir köy seyirlik oyununun adı.

Sayvan: Daha çok yaylalarda ve tarlalarda taştan yapılan barınma yerlerine denir. Geçici süre kalındığından sıradan yapılardır.

Sef: Yanlış, ters. (Sef iş yapıyorsun hep, sef)

Seflük: Patavatsız. (Kim çağırdı bu seflük soykayı buraya?)

Seğirtmek: Koşmak. (Seğirde seğirde geldim, ben de bir şey var sandım)

Seklem: İçine bir insanın kaldırabileceği ağırlıkta yük konulan çuval. (Dolu çuval)

Sepken: kürt bulguruda denir bir tür kar yağışı

Sırtarmak: Terslemek, yüzüne gelmek. (İt gibi geri sırtarıyor, ne varsa)

Sıtırı yırtılmak: Utanması kalmamış. (Get bacım get. Sıtırı yırtılmış bunun)

Sıyırgı: Toprak damlı bacalara yığılan karı uzaklaştırmak (kürümek) için kullanılan ve ağaçtan yapılma alet.

Simbidi: Soku taşının etrafında oynanan bir tür oyun.

Sin: Mezar.

Sorutmak: Ayakta durmak. (Ne soruduyon orda, gelsene içeri)

Soyka: beğenilmeyen kötü nesne ,olumsuzluk belirten bir kelime. Sövmek: Küfür etmek.

Sümbül: çiçek,pipi

Sürünceme: Bir işin boş yere uğradığı gecikme.

Süyem: Baş parmakla işaret parmağının açılmış halinde aradaki mesafe. (Ölçü)

Şergada: Yaramaz. (Ne şergada çocuk biliyon mu)

Şip: Çabuk, hızlı. (Hadi şip ol)

Şişek: Bir-iki yaşındaki koyun

Şitenmek: Şımarıklık (Neyine şiteniyon?)

Tafer: Çare. (Taferi geçmiş artık, birşey yapamayız.)

Tapan: Tohum ektikten sonra, tarlayı düzeltmek üzere kullanılan yassı tahta.

Tavatur: Abartılan birşey için kullanılır..

Tay: Denk, yükün bir tarafı. (Yükün bir tayını yükledim, öbür tarafa geçecektim ki, eşşek devrildi.)

Tehne: Tenha, ıssız.

Terek: Raf

Tevek: Salamura üzüm yaprağı

Teyin: Sincap

Tille: Özellikle eşekleri yönlendirmek için kullanılan ucu çatallı ve çivili orta boy sopa,baston.

Toklu: Bir yıllık kuzu

Tosbağa: Kaplumbağa

Tosmak: Küsmek. (Niye tostun öyle, bir şey mi diyen oldu şimdi sana?)

Töm: Beceriksiz

Tuman: Uzun don.

Tutça: Sadece Tekeli Dağında yetiştiği sanılan bir çiçek türü

Tüsmük: Yumruk. (Tüsmüğü kodummuydu, feleğini şaşırırsın valla.)

Tütün: Duman –

Tütün: Duman (Şu karşıki evde tütün tütüyor.)

Ucundan: Sebebinden, sebebiyle, yüzünden

Uruplağı: Tahılgillerin ölçüldüğü 10-15 kg..lik teneke kap

Üşdek: Azıcık.

Ürmek: Havlamak.

Üstü olmak: Kadınların regl olması.

Ütmek: Oyunda yenmek, kazanmak.

Üzerlik : Nazara karşı iyi geldiğine inanılan ve tütsüsü yapılan bir ot

Vağye: Rüya. (Vağyemi karışık gördüm. Hayırdır inşallah)

Vala: Gelinin başına örtülen bir nevi örtü.

Verep: Yan, yamuk

Yaba: Ucunda el şeklinde parmakları bulunan, ot ve özellikle saman toplama, aktarma işlerinde kullanılan alet

Yağannı: Sırt (İnsan sırtı)

Yağlık: El yüz silmeye yarayan mendil benzeri bez.

Yanığara: Meyvelerde görülen bir tür hastalık. İnsanlar birbirlerine beddua ederken kullanırlar.

Yarmaça: Balta ile uzunlamasına yarılmış ağaç parçası

Yaşmak: Kadınların başörtüleri ile ağzını kapatması.

Yeğin:Hızlı , Bol, çok. (Bu sene ekinler fene yeğin)

Yekinmek: Doğrulmak. (Yekin biyol da, ardına yastık koyayım)

Yelloz: Ahlaksız, hafif meşrep

Yelmek: Koşmak (Bir işin peşinden koşmak, bir şeyin olması için uğraşmak.)

Yelmek: Birşeyi elde etmek için hevesle, telaşla koşmak. Çaba göstermek.

Yellenmek: Osurmak

Yoz: Erkek davar sürüsü ,kuzu ile koyunların ayrı güdülmesi

Yozucu :Erkek tarafının gelin evine hediye gönderdiği şahıs

Yuha: (Yuka) : İnce (Bu işlik çok yuha üşürsün oğlum,

kalın birşey al.) Yumuş: İş, buyruk, hizmet.

Yunnuk: Yunnak, yıkanılan yer.

Yüklük: Yatak yığılan yer, yatak yığını

Yülümek: Kazımak, traş etmek

Zehel: Az sonra, sonra.

Zembetmek: Alay etmek. (Neyi mi zemb ediyon?)

Zemheri: Ocak ayı

Zelve: (veya Zevle) Boyunduruğu öküzün boynuna bağlamaya yarayan, eğilmiş kalınca çubuk.

Zevzek: Geveze, tatsız, tuzsuz konuşan..

Zırbık: Sırılsıklam

Zırıl : eşek

Zırlamak: Anırmak.

akenanoglu

alikenanoglu.net
Başa dön tuşu